KADINDAN YAZAR OLUR MU?

Olimpiyat oyunlarından altın madalyalarla dönen kadın sporcularımızın  hafızamızda taze olduğu, başörtülü genç kadınların üniversite kapılarından özgürce geçebildiği, kadınlara yönelik pozitif ayrımcılığın dillere pelesenk edildiği, belki de en önemlisi yeni anayasa hazırlıklarının gündem de olduğu bir süreçte yaşamaktayız. Peki, böyle bir süreçte edebiyat dünyasında kadının yeri ne durumda, diye düşünemeden edemiyorum.
Hali hazırda belirtmeliyim ki, amacım sizleri klişeleşmiş bir tartışmanın ortasına sürüklemek değil.
İnsanlık tarihi cetvelinde ilkel komün-al toplum sonrası kadın soylu sistemin yerine erkek egemen soylu toplum düzenine geçiş yapıldığı hepimizce malum. Bu sebeple tarihi süreci anlatma ihtiyacı duymuyorum.
Gerek tarım toplumunda gerekse feodal toplumlarda kadının sosyal hayatta ikinci sıraya atıldığı bir gerçek. Yaşadığımız çağa kadar kapıları arkadan kilitlenmiş bir kadın dünyası söz konusu. Bu süreçte dış dünyanın gerçek yüzü ile birebir temas içerisinde bulunan erkeklerde ise yoğun bir birikme, daha popüler bir terimle söylemek gerekirse inanılmaz bir şarj olma durumu söz konusuydu. Darbeyi alan erkekler olduğundan tepkiyi veren de erkekler oluyordu. Fiziğin en temel kanunu etki’nin tepki doğurması yasası. İşte tam olarak ben buradan itibaren fizik ile metafiziğin aynı çizgide ilerlediği kanısındayım.
Kadınlar kapitalist ekonominin hüküm sürdüğü dünyada erkekler ile aynı şartlarda mücadele edebilmesine rağmen, hatta yukarıda da belirtmiş olduğum gibi pozitif ayrımcılık yolu ile bazı avantajlar elde ettikleri bir sistem içerisinde dahi, yeterli duyarlılıkları bünyelerinde biriktirerek bunu edebiyat çıtasına çıkaramıyorlar.
Belki ülkemizde kadınların toplum hayatına yeni yeni katıldığını söyleyebiliriz ancak kadınların edebiyatta başarısızlığı durumu batı dünyasında da aynı. Varlık Yayınları tarafından derlenmiş olan “DÜNYA’NIN EN GÜZEL HİKÂYELERİ ANTOLOJİSİ” kitabını elimize aldığımızda onlarca erkek yazar içerisinde sadece bir iki kadına rastlayabiliyoruz. Ayrıca şu an kadınların ülkemizde toplum hayatına yeni atılması bahanesini de yalanlıyorum. Kitaptaki hikâyelerin çevirmenlerine göz attığımızda erkek çevirmenler kadar kadın çevirmen olduğunu görüyoruz. Bolca kadın çevirmen bulabilirken, Adalet Ağaoğlu, Tomris Uyar ve birkaç ismi daha çıkarırsak edebiyatımızda temel taş olarak bir kadın öykücüye rastlamamız mümkün olmuyor. Bu arada sayabileceğimiz kadın isimlerde de erkeksi davranışların, erkek dünyasına ilginin yüksek olduğunu gözden kaçırmıyoruz tabi. Tomris Uyar bizim edebiyatımızdan Virginia Woolf ise dünya edebiyatından bu söylediğime sağlam örneklerdir.  Şimdi kimileri bana son zamanlarda çok okunan Elif Şafak, Canan Tan…gibi örneklerle gelebilir. Ben bu isimlerin hakkını yemiyorum. Çünkü tarihinin ağzının tadına düşkün olduğunu bildiğimden bu ziyafeti tarihe bırakıyorum.
Durum sırf hikâye ya da romanda böyle değil. Şiirde de durum aynı. Turgut Uyar’ın “yanılmayan ozanı iyi belleyemiyorum” sözü aklımdan hiç çıkmaz.
Yanılabilmeyi göze almak için öncelikle cesaretli olabilmek, cesaretli olabilmek içinse güçlü olmak gerekir. Malumunuz olduğu üzere kadın fıtratı sebebiyle bu aşamada erkeğe mağlup oluyor. Asıl şiir duygu raylarında makas hatası yapıldığında çarpıştığınız trenin enkazından doğarken, demirden korkup trene binmeyenlerden şiir beklememiz sadece boş bir hayalden ibaret oluyor.
Bu dediğimi doğrulamak için masamdan kalkıp kütüphanemden bu yılın dergileri arasından rastgele bir dergi çıkarıyorum şimdi. Dergâh’ın 2012 ağustos sayısında iki şair hanım efendi ile karşılaşıyoruz. Her iki hanımefendinin şiirinden birkaç dize paylaşmak istiyorum.
“Bir gün bu otobüs durağında
Her sabah başlayan ve her gece biten sancılara sebep
Prematüre kaygılarını boğacaksın bileti tutmayan ellerinle.”
                                                           Tuğba Çelik


artık neredeyse
neredeyse duyulacak
dağların görkemindeki sessizlik
damlaların düşüşündeki
yaprağın açışındaki sessizlik
toprağın rengindeki

işte müziğin son notası yükseliyor
                                               Fatma Şengil Süzer
 
Bu arada yanlış anlaşılmasın. Bu dizeleri yer-mek için paylaşmıyorum. Çünkü yalnızca değişmeye, yenilenmeye, yeni değerlere açık olan yazarların yerilmesi gerektiği kanısındayım. Açıkçası bu dizeler için çok bir şey söylemek de gelmiyor içimden.  En fazla, ustaca bir hava ile içli bir söyleyişten uzak, yaratıcılığın yanından geçmeyen, buna bağlı olarak ironiden nasibini almamış, şiirden uzak şiirler diyebilirim. Şiirden uzak şiir diyorum çünkü hanımefendiler yazdıklarına şiir adını veriyorlar.
Mecnunların hâlâ var olduğu bir dönemde erkeklerin daha duygusal olduğunu bir kez daha belirtmeliyim. Başarılı kadın edebiyatçılarla karşılaşıp karşılaşamayacağımız konusunda şüpheliyim. Zamanla bunu daha iyi göreceğiz. Belki yanılacağım. Ancak yanılacağımı zannetmiyorum.

Selim Sina Berk
  




Yorum Gönder

0 Yorumlar