MUSTAFA KUTLU’YU 12’DEN VURDU
Mustafa
Kutlu’nun Uzun Hikaye’si, son bir aydır edebiyatın ve sinemanın gündeminde.
Vizyona girdiği ilk hafta gişede zirvede yer alan film, yapımcısını da
sevindirmiş olmalı. Kitaplardan devşirme filmlerin sinema sanatının içinde ciddi
bir yer edindiğini biliyoruz. Başyapıt sayılabilecek birkaç yapımın da uyarlama
olduğu ortadayken, belleğimizde “The God Father”, “Yüzüklerin Efendisi” gibi
büyük seri-filmler varken, sinemadaki Uzun Hikaye’ye olumsuz bakmak yersiz.
Ancak bundan sonra edebiyattaki Uzun Hikaye’den nasıl bahsedeceğimiz soru
işaretleri ile dolu. Hele de kitabın yeni baskısındaki kapakta Kenan
İmirzalıoğlu ve Tuğçe Kazaz’a rastlayınca! Doğrusu bunu nasıl izah
edebileceğimizi bilemiyoruz. Safdilce metinler-arasılık deyip safdil okurlara
ve Kutlu hayranlarına suni bir nefes aldıralım. Zira böyle şeyler pat diye
söylenmez.
Nabokov, kitaplarının başka dillerdeki
baskılarıyla ilgili görüntülü bir söyleşisinde, Lolita’nın Türkçe baskısına da
kendisine has üslubuyla dokunmadan edemez. Aydın yayınevinin 1959 yılında
yaptığı baskıyı beğenmez ve kapaktaki fotoğrafa bakarak: “Kadın neredeyse
erkekten büyük görünüyor’’ diyerek dalga geçer. Uzun Hikaye’de Tuğçe Kazaz -ne
mutlu Mustafa Kutlu’ya- Kenan’dan büyük görünmüyor. Ancak hanımefendiyi görünce
benim aklıma din değiştirme geyiklerinin dışında, bazen de gazetelerde es kaza
denk geldiğim müstehcen fotoları geliyor. Kitabın kapağındaki başörtülü
fotoğrafa denk düşen hiçbir iz yok zihinlerde kendisiyle ilgili. Burada gerçek
olanla kurmacayı birbirine buladığım düşünülmesin. Vizyondaki Uzun Hikaye için
kadın bir oyuncuya ihtiyaç vardı. Bu Ayşe de Fatma da Tuğçe Kazaz da
olabilirdi. Kitaptaki Uzun Hikaye içinse bunu söylememiz mümkün değil. Okur ile
izleyicinin metin karşısında fonksiyonları aynı değildir sayın Kutlu. En
basitinden biri takip ederken öteki tasavvur eder. Sizin okurun alımlama
yetisine ve dünyasına müdahaleniz kabul edilemez. Kitaptaki karakterleri
görüntülere hapsetmeniz ise metnin iflasından başka bir şey değildir ne yazık
ki. Hele ki bu görüntülerin tek başına okura sunduğu bazı dünyalar varken. Yani genç kızların Kenan’ı ve düğününü kilisede yapan Hıristiyan Tuğçe
de kapakta arz-ı endam ederken. Metinler-arasılık dememiz, bu metnin bir şakasıydı elbette. Metin içerisinde dile, yapıya ya da anlatıya katkıda bulunabilecek unsurların metinler arası gezintileri edebiyata ve pek çok sanat türüne de katkıda bulunuyor. Ancak burada böyle bir şey söz konusu değil. Öyle olsa bile büyük bir yanılgı içinde olduğunu söylemek lazım Kutlu’nun. Zira sinemanın hikayesi ile kitabın hikayesi bambaşkadır. Bunlar herhangi bir yerde buluşunca karmaşa ve gürültü ortaya çıkar. Kapağıyla birlikte Uzun Hikaye’nin ortaya çıkardıkları gibi. Sinema koltuğunda otururken zihninize dahil olan görüntüler kitabı elinize aldığınızda kaybolmalıdır. Ne yazık ki Mustafa Kutlu bunları zihnimizden çıkarıp gözümüze sokuyor. Adeta okurun zihninde metinlerarası-savaş yaşanıyor.
Tüm bunlardan sonra geriye bir niçin kalıyor. O niçin içimizi burkan bir niçin. Meta, pazar, müşteri gibi mefhumları metne çağıran bir niçin. Yazma işinin sonunu imleyen bir niçin.
Not: Tuğçe Kazaz'ın google'da bulabildiğimiz en kapalı fotoğrafını aldık buraya. Yine de blogumuzda bir kirlilik yarattığının farkındayız, okurlarımızdan özür dileriz.
Abdullah İlhan
0 Yorumlar