TDED ŞİİR YILLIĞI 2012’DE YER ALAN 
HİLMİ YAVUZ SÖYLEŞİSİNDEN BİRKAÇ KESİT*                                   

Üzeyir İlbak: Dil ve Edebiyat dergisinin 48. sayısında sizinle Medeniyet
üzerine yaptığımız söyleşiyi kapağa taşımıştık, o sayıya bakabildiniz
mi? “Hakikat Boşluğu”…
Hilmi Yavuz: Evet, baktım. Medeniyet meselesi, aslında, ne yazık ki Yahya
Kemal’den bu yana çok pozitif bir mesele olarak, yani İslam’ın en temel
meselelerinden biri olarak ele alınmış. Tam tersi, sanki çok olumsuz
bir şeymiş gibi medeniyet meselesi konusunda da başta İsmet Bey
(Özel) “Üç Mesele”de söyledikleriyle insanların kafasını karıştırdı.
Sayın Özel, anlam itibariyle ‘İslam’ın kendisi zaten bir medeniyettir.
Ayrıca medeniyete bir ihtiyaç yoktur’ ne demek? Medeniyet
konusundaki bu olumsuz yaklaşım, maalesef Akif ’in “Medeniyet
dediğin tek dişi kalmış canavar” dizesi, Avrupa medeniyetinin
bütününe teşmil edilerek okunması gibi bir maluliyet yarattı. Bu ne
demek? Avrupa medeniyeti zaten tek dişi kalmış canavar mı? Hayır.
Akif bunu, Çanakkale Savaşı üzerine, Avrupa’nın sömürgeci ve
barbar tarafını vurgulamak için söylüyor. ‘Tek dişi kalmış canavar’
Avrupa medeniyetin kendisi değil, Danté, Homeros, Leibniz, Hegel
… değil. İngiliz Fransız vs. sömürgecilerin, kolonyalistlerinin o kanlı
güçlerinin yükseldiği anlamında söylüyor bunu. Onun bu bakışını,
bütün medeniyetlerin, Avrupa medeniyetinin üzerine teşmil etmek
gibi bir zihinsel maluliyet, maalesef çok uzun bir süre, zaman zaman
söylediğim gibi İsmet Beyin marifetiyle (!) ortama hakim olmuştur.
Zafer Acar: Ben, ilk gençlik yıllarımda okumuştum, yakın zamanda
ikinci defa okudum “Üç Mesele”yi, ilk okuduğumda anlamakta
zorlanmıştım, ikinci okuyuşumda gördüm ki İsmet Özel İslamiyet’i
öğrenip içselleştirmeden yorumlamaya çalışmış, çoğu yerde
Kur’an’la çelişiyor.
Hilmi Yavuz: Yalnız Kur’an’la mı Hadis-i Şeriflerle de.
(…)
Zafer Acar: Mehmet Fuat’tan hatırladığım kadarıyla sizinle
ilgili “Bedreddin Üzerine Şiirler’iyle kendine şiir ortamında yer açtı
“ diye bir cümlesi var. Sizin hakkınızda konuşulup yazılmalar o
dönemden sonra artmaya başlıyor. 1. Şiir ortamında kendinize geniş
bir yer açmanız. Avrupa’dan döndükten sonra sanırım o günün şiir
ortamında şairleri rahatsız etti ve onlara sancılı bir dönem yaşattı.
Okumalar sonucunda böyle bir his yaşadım. Yaşımızdan dolayı o
dönemi hatırlamıyoruz. O psikolojiyi bilmiyoruz. Acaba böyle mi?
2. “Bedrettin Üzerine Şiirler”i yazmanız; soysal gerçekçilerin, cahil
Marksistlerin Nazım Hikmet üzerinden kabul edilmenizi sağlamış
olabilir mi?
Hilmi Yavuz: Bu bizi deminden beri konuştuğumuz teorik meselelerden
biraz daha light meselelere götürüyor. 1970’li yıllarda meselelere çok
katı bakılıyordu. Mesela Doğuya ilişkin bir şiir yazılacaksa, bu şiir zaten
Ahmet Arif tarafından yazılmıştır. Eğer Bedreddin üzerine bir şeyler
yazılacaksa, bunu zaten Nazım yazmıştır, diye düşünülüyordu. Orada
dur! Yazılamaz! Doğu şiirleri yazmak istiyorum. Yazılamaz. En iyisini
Ahmet Arif yazdı kardeşim! Böylesine örtülü tahakküm söz konusu.
Bana sorarsan hala Diyarbakır civarında bu vardır. Diyarbakırlı - Kürt
45
entelektüellere sorarsan bu var. Yılmaz Güney benim Doğu Şiirlerini
çıkardığım 1978 yılında Güney diye bir dergi çıkarıyordu. Bu dergide
Ahmet Ada, Doğu Şiirleri üzerine bir yazı yazdı. Bu yazı demin
anlattığım meselenin özüdür. Hilmi Yavuz sen kim oluyorsun, demeye
getiriyor. Sen kim oluyorsun? Ahmet Arif gibi biri varken, Doğunun
şiirini yazmışken ‘Vay Kurban’ı, Ay Karanlık, Otuz Üç Kurşun’u
yazmışken sen kim oluyorsun? Bu ihtimaller, kimsenin günahını da
almak istemem Yılmaz’ın dikta ettirmesiyle yazılmış olmalıdır. Ahmet
Arif varken Hilmi Yavuz’un samesi okunur mu? Ayrıca buna benzer
başka yazılar da yazıldı. Böyle bir tahakküm var. Ben bu tahakkümü
kırdım. Koskoca Nazım Hikmet Bedreddin destanını yazmış. Hilmi
Yavuz kim oluyor da Bedreddin üzerine şiir yazıyor? Ben yazarım dedim.
Doğu şiirleri için de öyle! İddia doğrudur ya da yanlıştır. Ama iddiasız
şiir olmaz. Yani ben kabul etseydim. Ahmet Arif yazmış herkes de öyle
söylüyor. Haddime mi düşmüş. Estağfurullah. Nazım ağabey yazmış,
estağfurullah. Niye böyle bir şey olsun? Şair iddia sahibi olmalıdır. Ha
yazdığım eğer beş para etmiyorsa bunun beş para etmediği anlaşılır
zaten. Ama yazmamazlık etmem. Yazarım kötü olmuştur. Çıkmışımdır
ama başarısız olmuşumdur. Ama ben çıkışımı yapayım. Başarılı olurum
olmam, buna okuyucu karar versin. Ama iki önemli kült var, tabu değil.
Nazım Hikmet ve Ahmet Arif. Biri Doğuyu yazdığı için dokunulmazdı
kültleştirilmişti. Biri Bedreddin’i yazdığı için kültleştirilmişti. Ondan
sonra yazdığım şeyler iyi midir? Kötü müdür? Bunun takdiri bana ait
değil. Ben bu çıkışı yaptım. Ama ben bir iddia ile çıktım. İddia başka
şeydir, o iddianın gerçekleşmesi başka şeydir. Sen gerçekten böyle
olmadığını düşünüyorsan, yaz.
(…)
Z.A. Büyük şairlerin şiir evrenini dar bir çerçeveye sokmamak gerek.
Yani, sizde de metafizikle birlikte Osmanlı, İslam Medeniyeti var; Sezai
Karakoç’ta da öyle. Daha ziyade öncelikleriniz farklılık gösteriyor.
H.Y. Walter Bey’in görüşü, katılınır ya da katılınmaz. Bir şey
daha ekleyeyim. Demin bir diyalogdan söz etmiştim. Benimle Haşim
arasında, Yahya Kemal’le Nailî arasında. Burada da Nedim ve Sezai Bey
arasında bir diyalog var. Ama o diyalog biraz hiddetli ve sert bir diyalog.
Z.A. Hesaplaşma.
H.Y. Sen şimdi böyle söylüyorsun ama burada da bir diyalog var.
Hırçın bir diyalog. Daha doğrusu, tepki.
Z.A. Sizin de Sezai Karakoç’la diyaloglarınız oluyor. Ona
atıflarınız ya da ondan alıntılarınız oluyor. Buna, düzyazı üzerinde
gerçekleşen diyalog, metinlerarasılık diyebiliriz.
Hilmi Yavuz: Sezai Bey, Diriliş’te…

*Yıllık, Şubat ayında Dil ve Edebiyat dergisiyle okura ulaşacaktır. 

Tetikçi

Yorum Gönder

0 Yorumlar