DİLİN KEMİĞİ YOK! BU YÜZDEN KONUŞURKEN YANLIŞ ÇOK!

7 Şubat 2013’te, “ESKADER” tarafından gerçekleştirilen “Diriliş Nesli’nin Mimarı: Sezai Karakoç” başlıklı toplantıya katılma imkânı buldum. Moderatörlüğünü Mehmet Nuri Yardım’ın düzenlediği programda, konuşmacılar, Üzeyir İlbak, Nevzat Bayhan ve Zafer Acar’dı. Üzeyir İlbak ve Nevzat Bayhan, Sezai Karakoç’un daha ziyade kişilik özellikleri ve “Diriliş” hareketi üzerinde durdular; Zafer Acar ise onun gelenek bağlamında Türk şiirine getirdiği yenilikleri tespit etti. Orijinal yaklaşımlarla ilerleyen bu konuşmanın metnini, dileyenler blogumuzda okuyabilir. Ben burada, moderatörün Sezai Karakoç üzerine bazı hatalı yaklaşımlarını değerlendireceğim. Sezai Karakoç’u yüceltmek isterken indirgeyen bu yaklaşımlar; sadece moderatörün değil, maalesef büyük bir çoğunluğun ezberine dönüşmüş durumda.
     İlk yanlış kanaat şu: ‘Sezai Karakoç büyük bir fikir adamıdır, ancak o kadar büyük bir fikir adamıdır ki, şairliği fikir adamlığının gölgesinde kalır.’ Sezai Karakoç’un fikriyatını övmek için, onun Türk şiirinde büyük kırılmalar yaratan, kuşaklar yetiştiren şiirini –burada Karakoç şiirini değerlendiremeyiz- indirgemeye gerek yok. Doğrusu, ikisi de “Diriliş” bütününün parçasıdır. Sezai Karakoç’un şiiri düşüncesinin, düşüncesi de şiirinin gölgesinde değildir. Diğer yanlış kanaat: ‘Emperyalist Batı’nın Müslümanlar üzerindeki zulmünden ötürü, Sezai Karakoç yaklaşık yirmi yıldır susmaktadır. Sezai Karakoç, bu şartlar altında konuşamaz. Bir defa, Sezai Karakoç’un böyle bir suskunluğu yok. O, 1950’lerde başladığı büyük konuşmasına devam ediyor. Bugün, dergi, gazete vs. çıkarmıyor belki, ancak her cumartesi akşamı Diriliş Partisi’nde verdiği siyasi içerikli konferanslar, günümüz Müslümanlarına “kıyamet aşısı” niteliğindedir.  Öte yandan, diyelim ki Sezai Karakoç, onların belirttiği gibi konuşmuyor olsaydı bile, bunun sebebi, Batı emperyalizmi olamazdı. Çünkü Batı emperyalizmi 80’lerde başlamış değil, asırlardır sürmekte. Sezai Karakoç da Batı emperyalizmine karşı başından itibaren tepkisini göstermiştir, onun daha 54’te yayımlanan “Ötesini Söylemeyeceğim” şiirini hatırlayalım. Suskunlukla kastedilen, Sezai Karakoç’un şiir yayımını noktalamasıysa, üstadın bu konuda da isabetli davrandığını söylemem gerekecek. Çünkü Sezai Karakoç, son şiir kitabı “Alınyazısı Saati”yle birlikte şiirini bütün hatlarıyla tamamlamıştır. Onun “Gün Doğmadan” adlı şiir bütünlüğü, modern şiirimizin sadece nitel değil nicel açıdan da en dolgun şiir kitaplarındandır. Hem bir şairin hayatının sonuna dek şiir yazması gerekmez; düşünün, Dağlarca, İlhan Berk vs. sonuna dek şiir yayımladılar da ne oldu? İlhan Berk’i bir kenara bırakalım; Dağlarca, yalnızca 1940’ta yayımladığı “Çocuk ve Allah”la hatırlanıyor bugün.  
     Öte yandan, Sezai Karakoç üzerine düzenlenen bu tip programlarda, Sezai Karakoç’un kişiliğini efsanevileştirmek suretiyle konuşmaktan, onu yalnız, münzevi vs. gibi sıfatlarla işaret etmekten artık vazgeçelim. Romantik aforizmalarla ilerleyen Sezai Karakoç değerlendirmeleri, bize hiçbir şey katmaz. Bizlere düşen, Sezai Karakoç külliyatına analitik bakışlar atmak, oradan düşünce ve edebiyat planında yeni kazanımlar elde etmektir. Üstelik kim demiş Sezai Karakoç’un yalnız olduğunu! İki milyarı aşkın Müslümanla madden-manen aynı acı ve mutlulukları teneffüs eden Sezai Karakoç’a, nasıl yalnız denilebilir ki.

Aykut Nasip Kelebek 

Yorum Gönder

0 Yorumlar