NE ZAMANA DEK SÜRECEK BU ASPARAGAS

Eski ve gölge merkezler, yeni oluşan merkezleri görmezden gelir çoğu kez. Mezardan diri numarası çekenler kendilerinden başkasını kandıramazlar. Fakat yenilerin onlara toprağınız bol olsun, dediklerini er geç duyacaklardır. Yaşlılıktan kurtulmak ancak gençleri kucaklamakla mümkün olabilir, bunu defalarca söyledim, sanırım bundan sonra da sıkça tekrarlayacağım. Evet, Sezai Karakoç gencecik bir şiir, dal budak saldı ve yeni yeni tomurcuklanıyor.  
      Şubat ayında, “Dil ve Edebiyat”la dağıtılan şiir yıllığında İtibar dergisini şu açıdan eleştirerek uyarmıştım: “…kanına İsmet Özel işlemiş gençlerin Sezai Karakoç’a yaklaşmakta zorlandıkları da bir gerçek. İtibar, umarız İsmet Özel sendromunu da atlatır ve Sezai Karakoç’un elinde yetişenler üzerine dosyalar hazırlarken onlar da üstadı keşfederler. Edebiyatımızın hakikati bugün Sezai Karakoç’tur desek hangi akl-ı selim bize itiraz eder.” Sanırım bu ve tetkikçi.blog’da Aykut Nasip’in bu minvalde yaptığı eleştiriler İtibar’ı Sezai Karakoç hakkında yazmaya itti: Mart 2013, Said Yavuz, “Şairin Kimliği”. Bana soracak olursanız, bu başlık, atılabilecek en son başlıktır, çünkü dünyanın en saf ve şeffaf adamı Sezai Karakoç’un kimliğini bilmeyen yok. Nedir bu, 80 yıldan sonra şair ve düşünüre yeni bir kimlik mi çıkarılmaya çalışılıyor, sorusu, bu başlıkla birlikte birden zihnimize hücum ediyor; Allahtan başlık ile içerik uyuşmuyor. Ne yazık ki zoraki, sipariş verilmiş bir metin bu. Ustalar hakkında dosya yapan İtibar, üstadı sorunlu bir yazıyla geçiştirmek istemiş. Hayır, beklentimiz, İbrahim Tenekeci ve Süleyman Çobanoğlu gibi İtibar’ın çekirdek kadrosunun Sezai Karakoç hakkında yazması ve bir özel dosya/sayı yapmasıdır, ötesi samimiyetten uzak geliyor bize.
      Said’in yazısındaki bazı klişeleri, yanlış bakışları uzun uzadıya tartışmak istemiyorum, kısaca birkaç örnekle geçeceğim: “İkinci Yeni şiir için şiir görüşünü bayraklaştırarak erdem, ahlak, toplum ve gerçek gibi konuların şiirin dışında tutulması gerektiğini savunmuştur. Şair, bu muydu gerçekten? Bunlar şiirin dışında olmalıysa şairin içinde ne olacaktı?” (60) Sevgili Said, şiir yazmanın kendisi bir erdem değil midir? II. Yeni şairlerinden hangisi ahlak dışı davranmış ki. Erotizm ile ahlakı aynı kefeye koymamak lazım. küçük İskender’i acaba Said, II. Yeni şairi mi sanıyor. Değil elbette, Yavuz, etraflı düşünmeden, yanlışların kabuğunu kırmadan varmış bu sonuçlara. Bizim sanat ve düşünce dünyamızda kayırmacalardan kaynaklanan büyük bir kirlilik var, önce bulaşıkları yıkayacak, sonra yemek yapacaksın; yani –benzetmeyi eski bilgeler gibi açıklayayım, yoksa derdimiz tam anlaşılmıyor- yanlışları bulup düzeltmeden yeni yargılara ulaşamazsın. Şimdi II. Yeni’nin hangi şairine ahlaklı bir duruşu yok diyeceğiz: Turgut Uyar’a mı, İlhan Berk ya da Edip Cansever’e, Cemal Süreya’ya mı? Sezai Karakoç zaten II. Yeni’nin üstünde bir şair, onu apayrı değerlendirmek lazım değil mi Said. Sanat sanat için midir, toplum için mi sözü ise miadını geçen yüzyılın başlarında doldurmuştu. Artık bu tarz kolaycı ve toptancı sloganlardan kurtulalım, derim. Modern şiirin toplumu birey üzerinden anlatmaya çalışmasını, gerçekliği ters-yüz edişini, yeniden üretişini bilmeyen de yok sanırım.
      Said’in yazısında benim canımı en çok sıkan, Sezai Karakoç üzerinden, genç şairlerin usta, hatta üstat rütbesine kavuşturulma yollarının aranması, ruhsatının çıkarılmaya çalışılmasıdır. Sezai Karakoç, kendi neslinden kimlerle denkleştirilmek istenmedi ki, bu girişimler de eleştiriye soyunan hin yazarların eliyle basın yayında yer buldu. Onlar büyütülürken sülüklerce sömürülen Sezai Karakoç küçültülmüş oluyordu. Tabii ki tüm bu girişimler başarısızlıkla sonuçlandı. Geçtiğimiz yıllarda, Sezai Karakoç’un şairliği, editörlüğünü Beşir Ayvazoğlu’nun yaptığı Türk Edebiyatı dergisinde Yavuz Bülent Bakiler’le kıyaslanmıştı. O, soyadı benzerliği nedeniyle Bahattin ve Abdurrahim Karakoç kardeşlerle de bilinçli olaraktan özdeşleştirilmeye çalışıldı. Hatta duyduk, Abdurrahim Karakoç’un ölümünü, kimileri Sezai Karakoç’un ölümü olarak algıladı, çünkü karizması konuşulan Sezai Karakoç iken ekranlarda boy gösteren Abdurrahim Karakoç’tu. Şu günlerde Sezai Karakoç dediğinizde, kimileri “ha, şu geçenlerde ölen şair değil mi” diye karşılık veriyor; durum ne yazık ki bu. Hâlbuki Abdurrahim Karakoç halk dilini kullanan, yeni şiirden uzak yetenekli ama sığ bir şair iken Sezai Karakoç İslam Medeniyetinin dünya ölçeğinde büyük şairiydi. Bu örnekler çoğaltılabilir. Hal böyleyken Said’in bu samimiyetsiz girişimi gözümüzden kaçamazdı elbette, şu yersizliğe bir bakın: “Mehmet Akif, kafire mukavemette idealleşen Asım’ı; Sezai Karakoç, Hızır’ yoldaş Taha’yı; İsmet Özel cinlere galip gelen Yusuf’u; İbrahim Tenekeci, parayı bilmeyen ellerin sahibi, Allah’ın tabiatı üstüne sinmiş Çoban Hasan’ı; Hüseyin Atlansoy Kente Karşı Atlar’ı; Ahmet Murat, abdesti bozulmasın diye kalp yarasıyla oynamayan o genci yaşatır.” İsmet Özel’den sonra sıralanan isimlerin hiçbiri, karakter yaratacak bir destansı şiir yazamamıştır ve böylesi bir kıyas akla zarardır. Ayrıca yerli yersiz adını anmadan yapamadıkları İsmet Özel’in “Bir Yusuf Masalı”nda Asım gibi Taha gibi bir kahraman yaratamadığı bir gerçek. Yusuf, zaten kahramanın ötesinde, her dönemde insana örnek olabilecek bir peygamberdir. Şimdi Said, bizim de sevip okuduğumuz Hüseyin Atlansoy, Ahmet Murat ve İbrahim Tenekeci’yi büyütmemiş, gereksiz yere komik duruma düşürmüştür. Herkesi kendi haddi içerisinde değerlendirmektir adalet. Said, İtibar’da yer alan şair dostlarını, ağabeylerini taltif etmeyi yazı boyunca sürdürüyor: “Sezai Karakoç onda öyle bir güç gizlidir ki der, çağın kapanmış kurum ve araçları ile bile yeni bir dünya kurabilir. Bu şansı yetenekli şair, kendisi için kullanmalıdır. Şiirimizin böylesi çıkışlara ihtiyacı var. Süleyman Çobanoğlu’nun hecedeki çıkışı bu yeteneğin inkişafıdır.” Çobanoğlu, ne yazık ki İtibar çevresinin abartılı bir takıntısı haline geldi, şaire kötülük bu, şairi kendi halinde bıraksalar belki daha bir yer edinecek edebiyat içerisinde. Dahası var, Said afaki konuşmasına devam ediyor: “Günümüz şiirini dikkatle irdeleyenler Karakoç’un şaire yüklediği görevin yankı bulduğunu anlayacaklardır. Ahmet Edip Başaran’ın birçok şiirinde olduğu gibi…” (62) Şaka gibi bir metin bu, hakikaten öyle. Said, modern resmi bilmeden kolaj yapıyor, yeni şairlerle selamlamak, şaşırtmak istiyor sanırım okurları. Ahmet Edip’in yakın arkadaşıdır Said, olmaz böyle, damdan düşer gibi şair sunulmaz, arkadaşını yazmana bir şey demiyoruz, yaz, fakat bunun da bir usulü, aşamaları var. Hormon verilmesine rağmen birdenbire domates, hıyar bile yetişmiyor.
      Derginin sunuşunda şu cümlenin olması ayrı bir paradoks: “sadece kendimize dikkat kesilmedik.” Demek ki bizden başkaları da bu sorunu görmüş ve dile getirmiş, yanlış mı? Said, yazısında İtibar dışından Yedi İklim, Hece, Edebiyat Ortamı, Fayrap, Karagöz, Bir Nokta, Ay Vakti, Dil Edebiyat gibi bizim dergilerimizden bir tanecik şairin bile ismini zikretmiyor. Onca yıldır birinci şair diye sunduğu Hüseyin Akın’ın niçin artık esamesi anılmıyor, İtibar’da yazmıyor diye şairlikten düştü mü o? Şu şöyle yaptı, bu böyle yaptı, öbürü bizi övmedi, diğeri eleştirdi vs. Sonra da pişkin pişkin “sadece kendimize dikkat kesilmedik” diyor, dergi içi körlüğün bu boyutlarda olduğunu bilmiyorduk doğrusu. Bu mantıkla Narkissos’un modern örneği olarak kendi sarhoşluk bardaklarına düşüp boğulacaklar, Kırkayak ve Kırklar’da birbirine methiyeler düzen bir gurup isimden geriye ne kaldı. İtibar’ın İslami camianın duruş sahibi önemli isimleri üzerine yaptığı dosyalar ise –isimler dosya sonrası birdenbire nisyana uğruyor- bu durumda yerini bulmamış, göstermelik kalmış oluyor. Çünkü İslam’ın adaleti, gereği gibi işletilmiyor dergide, biz bir tek bizim guruptan olanlara adil davranırız, düşüncesiyle hareket ediliyor sanki. İtibar, acaba ne zaman asparagas metinlerden gerçek eleştiriye geçecek, doğrusu merakla bekliyoruz.        
      Modern eleştiriyi öyle iyi biliyor ki (!) Said, yazısını şöyle sonlandırıyor: “Şimdi sıra şairi ve kimliğini onun şiirlerinde aramaya gelmiştir. Mezarından çıkarıp Bilge Karasu’yu konuşturalım hadi: “Yapıtında yazarın izlerini aradıkları için az gülmedim birtakım adamlara?” (Gece, 177)

Zafer Acar

Yorum Gönder

0 Yorumlar