Dil ve Edebiyat dergisinin Nisan sayısı raflardaki yerini aldı. Dergimizin sunuş yazısından bir bölümü, gündemle ilişkisi açısından burada sizlerle paylaşıyoruz.

GÜNDEM İÇİNDEN
Batı Algısı ile “Sağcılık” Üzerinden Müslümanlara Bakmak

Cemil Meriç "Kelimeleri tarif etmeden girişilecek her tartışma kısır kalmağa mahkûm" diyor. “Tanımıyoruz onları, nereden geliyorlar bilen yok. Firavunlara benziyorlar, çehrelerini kalabalığa göstermeyen kalabalığa. Ve aydınlarımız, o meçhul heyulalar için ehramlara taştaşıyan birer köle. Sol’la sağ, bu karanlık kafilenin öncülerinden ikisi. Sol, Latincede meşum, eski Almancada eğri demek... Cehenneme inen merdiven hep sola bükülür. …Sağa türbedarlık düşer; türbedarlık, yani ezeli değerlerin bekçiliği… Maziyi temsil eder; maziyi, yani keyfiliği, kanunsuzluğu.” Sol her dem ‘kendilerinden’ olmayanları Batılı anlamda‘sağcı’ olarak tanımladı. Birbirine çok uzak anlayış sahipleri de zaman zaman‘sağcı’ olarak yaftalandı. Sol bir körlüğün kucağında Nurettin Topçu’yu ve Sezai Karakoç’u ‘sağcı’ olarak aynı kamp içinde gördü. Oysa Sezai Karakoç kendisini Müslüman olarak tanımlayan ve Topçu’ya eleştiriler yönelten biriydi. Biz sağcı ve solcu sınıflandırmalarını hakikati örtmeye yarayan, uydurma ve bireyleri yalan söylemeye yönelten mefhumlar olarak biliriz. “Sol-sağ...Çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit” diyor ya Cemil Meriç. Tarihin hiçbir döneminde sınıflara ayrılmamış İslam coğrafyasında özellikle Türkiye'de Tanzimat’la başlayan Batılı kavramlara teşne olmak neden?
Sağ ve sol isimli siyasal kavramlar, Fransız Devrimi (1789-1799) ürünü. Fransa'da 1815'te, Anglo-Sakson ülkelerinde de "sağ-sol" kavramlarının siyaset ve siyaset biliminde kullanımı 20. yüzyıla tekabül eder. ‘Sağcılık’ liberal, muhafazakâr, Hıristiyan demokrat ve milliyetçileri tanımlamalarında kullanılan bir kavram olarak bilinir ve kabul edilir. Müslümanlar bu tanıma tarihin hiçbir döneminde iltifat etmediler; ancak Müslümanları ‘sağcı’ olarak niteleyen Batı’ya kiralanmış parıltısız zekâ sahipleri hep olageldi. Sağcılık retoriği üzerinden Müslümanlarıtanımlamak, müşriklerin peygambere “şair” diye iftira etme retoriğinden farklıdeğil. İktidar ekseninde kurgulanan ilişki üzerinden yapılan “sağcılık” tanımı,bilimsel bir değer taşımamaktadır. Bu tanım doğru kabul edilse bile, bizi bu noktada hedef gösteren kişinin editörlüğünü yaptığı dergi ile yazısını neşrettiği internet portalının künyesi; bizim künyemizdeki isimlerin dini ve kültürel aidiyetlikleriyle benzerlikler göstermektedir. Bu söz konusu sayın yazarın Müslüman sofrasından beslenip, sol jargonla Müslüman camianın çanağına kusması bakımından göz ardı edilmemesi gereken bir tespit… Suyu ve sözü israf etmemek gerek.
Hazımsızlığın, had bilmezliğin, nezaketsizliğin, başkasının aklıyla okuyup-yazmanın yaygın olduğu bir zamanda yaşıyoruz. Özellikle ‘kâğıdın ve basılı’ evrakın gittikçe anlamınıyitirdiği bir dünyada, bilmeden-bilgilenmeden sanrılarını dijital dünyaya kusanlar her dem çoğalmakta ve etraf, ‘kusmuk’ teknelerinde beslenmeye teşne ve özellikle ‘akıl tutulması’ noktasında ‘eleştiri-küfür’ kavramlarının çağrışımlarının ayırdında olmayanların zırvalarıyla kirlenmektedir. Müslümanlar kendilerini bu aymazlığın dışında tutmak zorundadır. Üstelik bu tavra sahip olmak, inanmış insanların öncelikli vazifeleri arasındadır.
Dil ve Edebiyat dergisi doğrularıyla ve yanlışlarıyla; eksiklikleri ve yeterlilikleriyle 52. sayısına ulaştı. Temel ilkemiz insanların dinini, dilini, zihnini kirletecek çağhastalıklarından sakınmak ve hezeyanlar karşısında ilkeli bir duruş sergileme çabasından ibarettir. Edebiyatın, sanatın, siyasetin sadece insanların esenlik ve huzuru için bir araç olduğunu düşünüyoruz. Artık 20. yüzyıl kavramlarıyla toplumun tasnif edilmemesi, hiçbir düşüncenin bir diğerine nispetle ötekileştirilmemesi gerektiğine inanıyor; hiç kimsenin bir başkasını kendisini tanımlamadığı bir kavram ve ideolojiyle tanımlama hakkının olmadığına inanıyoruz. Böyle olduğu için de, hiç kimsenin bizi, kendimizi tanımlamadığımız bir kavramla ve kendi zihninde biriktirdiği cüruf [TDK Büyük Sözlük’e bakılmalı] ve eski-kirli kavramlarla tanımlamasına hoş görüyle bakmayız, bakamayız.
Dergimizin aidiyet tanımını 46. sayımızda açık ve net bir şekilde yaptık. Bu metin belki birilerinin körlük demine denk düşmüştür diye, dergicilik ve dergi manifestoculuğu bakımından birilerinin akıl helezonlarını titretir umuduyla ‘Dil ve Edebiyat Şiir Yıllığı 2012’de de yer aldı [s.235-241]. Buna rağmen birkaç ‘sanal site’de dergimiz ve yıllığımızla ilgili “sağcılık” kavramını merkeze alan ve bizi kendi kirli algılarıdoğrultusunda “sağcı” olarak niteleyen hezeyanlara tanıklık ettik. Bu hezeyan sahiplerinin‘kendilerini Müslüman’ olarak tanımladıklarını ve Müslüman sofralarında ‘Batılıkavramlarla’ etrafı eşelediklerini de biliyoruz.
v Ve biliyoruz ki, Müslümanların kitabıbu düşünüş biçimlerinin tamamını “zan” kavramıyla tanımlar.
v Ve biliyoruz ki, “zan” bir fasıklık belirtisi ve anlayışıdır.
v Ve biliyoruz ki, “zan” zihin ve niyet okuması yapmaktır.
v Ve biliyoruz ki, “Müslüman’ım” diyene“zan”da bulunma yasaklanmıştır.
v Ve biliyoruz ki, Kur’an "Ey inananlar, zannın çoğundan sakının, zira zannın bir kısmıgünahtır." (Kur’an 49/12), "Bilmediğin bir şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül bunların hepsi, o yaptığından sorumludur." (Kur’an 17/36).
Dergimizi hedef alan çağsapkınları, dergi ve “2012 Şiir Yıllığı”muhtevası üzerinden Müslümanların yaşayan en büyük şairi Sezai Karakoç savunusu yapar gibi görünüp; farklı dönemlerde konjoktör gereği kendisini farklıkamplarda tanımlayan veya o kamplara eklemlenmeye çalışan ‘şair’ ‘Türk’ü özel bir yere koymaya çalışmakta ve Sezai Karakoç’la [‘iki şair’ nitelemesiye] eşitlemek istemektedirler. Ancak göz ardıedilen Üstad Karakoç’un sadece İslam, Müslümanlık ve Medeniyet anlayışıyla “hep kendisi olarak” var olduğu ve bir neslin mimarı ve üstadı olduğu hakikatidir.‘İkinci şair’ Sosyalizm [ikinci Nazım olma çabası], “tenezzülen” Müslümanlarla birlikte olmak ve “Türk”=Müslümanlık [İslam Dini kaynaklarında benzeri yok.] üzerinden var olmaya çalışıyor. Bu çaba, Müslüman düşünüşüyle HAK kavramı yanına BATIL kavramını ‘sahih ve eşit’ olduğu iddiası ile koymak kadar anlamsız ve boş bir gayrettir. Ayrıca iktidar partisi genel başkanının Sezai Karakoç şiirini okumasına dikkat çeken Aykut Kelebek yazısını, Karakoç’u‘araçsallaştırarak’ 'popüler bir kültürel ikon' haline getirme şeklinde okumak; en hafif ifade ile akıl tutulmasıdır. O metin iktidarın “saygın dik duruşa selam vermesi”şeklinde okunursa anlamlıdır. Bu kadar açık olan bir metni kafası karışık ve niyet okumaya teşne birinin “Batınî” bir okumaya tabi tutma çabasına Müslüman bakışıyla bir tavsiye: “Hüküm zahire göredir.” Hatta Yaratan, yarattığıvarlığın niyetini bildiği halde bu niyetinden sorumlu tutmaz.
Akıl sahiplerine bir kez daha kendimizi “sağcı” olarak tanımlamadığımızı ve sadece Allah’ın "Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı seçtim" [Kur'an 5/3] buyruğuna tabi olduğumuzu ve ‘din olarak İslam’ dininin tanımladığıMüslümanlardan olduğumuzu ‘ikrar ve tasdik’ ettik. Bizi ve çevremizde olanlarınİbrahim milletinden olduklarına da tanıklık ederiz. Bizi bu tanım ve tanıklık dışında tanımlayanların peygamber sözü ile nasıl tanımlandığını da hatırlatırız [Buhârî, Edeb 44, 73; Müslim, İman 111-112; Tirmizî, İman 16]. Bu duyurudan sonra Kur’an’ın “kör ve sağır” kavramıyla tanımladıkları için yapacak fazla bir şey yok; ancak faydasıolacağına inanılırsa derginin bu sayısının Eyüp Sultan Engelliler Kütüphanesi’nde kabartmalı yazı ile [Braille Alfabesi] bir nüshasını hazırlayıp kendilerine gönderebiliriz.
Bu dergi çevresi, Müslümanların ‘başıboş bırakılmadıkları’ [Kur’an 75/36] inancıyla edebiyat ve sanat anlayışını Şuara Suresi’nde sınırları Allah tarafından belirlenen ölçülerde sürdürme çabasındadır. ”Şairlere gelince, [onlar da kendi kendilerini aldatmaya yatkındırlar ve bu sebeple] onlara [da yalnızca] azgınlar uymaktadır.” [Kur’an 26/224] “Görmez misin onların her vadide [sözcüklerin, hayallerin peşinde] şaşkın şaşkın dolaştıklarını; ” [Kur’an 26/ 225] “ve [çoğu zaman] yapmadıklarını söyleyegeldiklerini?” [Kur’an 26/226]; “Ama inanan, dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan, Allah'ı sıkça anan, [sadece] haksızlığa uğratıldıktan sonra kendilerini savunan ve haksızlık yapanların, hangi devrimle devrileceklerini er geç görecekleri [konusunda Allah'ın vaadine güvenen şairler] bu hükmün dışındadır!” [Kur’an 26/227].
Ve çağa tanıklıkta inandıkları her neyse, inandıkları değerlerde dürüst ve samimi olanlara selam olsun.
Alıntılayan: Tetikçi

Yorum Gönder

0 Yorumlar