SOSYAL GÜVENCESİNİ ŞİİRDEN ALAN ŞAİR: MUSTAFA AKAR


Kitapçı raflarında “İtibar” çevresi şairleri tarafından çıkarılan beş kitapla karşılaşmıştık geçtiğimiz ay. Kitaplar Profil Yayıncılık’tan çıktı. Bir yayınevi, şiire bu denli önem veriyorsa yani bir arada birçok şiir kitabını basıyorsa, bize de tebrik etmek düşüyor. Ve tabi bir de, bir iki kelam etmek gerekiyor bu kitaplar için. Dil ve Edebiyat dergisinin bu ayki sayısında (2013 Nisan) Said Yavuz’un “Yüzümün Çocukluğu” adlı kitabı hakkında yazdım. Gelişime açık bir şairin, gelişen bir şiirine şahitlik ettiğim için Said Yavuz’un şiiri hakkında yazmak memnun etmişti beni. Çünkü biliyoruz ki sadece gelişecek ve gelişmekte olan şairlerin eleştirilmesi gerekiyor. Diğerleri çok da önemli değil. Mustafa Akar’ın “Tüm Nefesliler” adlı kitabını da bu doğrultuda değerlendirmeye çalıştım.
Mustafa Akar 1980 doğumlu genç bir şair. Ancak üç şiir bir de deneme kitabı sıkıştırmış bu sürece. İyi bir üretim hızı yakaladığı aşikâr. En azından bu verilere bakarak Akar’ın edebiyattan hiç kopmama, sürekli edebiyat içerisinde kalma çabasında olduğunu söyleyebiliriz. Hâsıl-ı kelam iş kişinin aynasıdır deyip dönelim Mustafa Akar’ın kitaplarına.
Geçtiğimiz ay Profil Yayınları’ndan Mustafa Akar’ın iki kitabı birden çıktı. Biri 2009 yılında yayımladığı “Tenezzül” adlı ikinci şiir kitabının ikinci baskısı, diğeri ise şairin üçüncü ve son kitabı olan “Tüm Nefesliler”. Bu iki kitabı art arda okudum ve bu sayede uzun zamandır genç şairlerde aradığım bir “şey’i” buldum. Akar’ın arayışı olan bir şiiri var. Bu ikili okumada kitaplar arasındaki farkı daha doğrusu ilerleyişi görmek en basitinden bir okur olarak beni mutlu etti. Şiirin 21. Yüzyılda da canlı, yaşayan bir varlık olduğuna inancım kuvvetlendi.
“Tenezzül”de, Akar nesnelerin şiirini yazmış adeta. Genç bir şairin etrafındaki cisimler, renkler, ışıklar tarafından aldatılmasını anlayışla karşılayabilirim elbet. Ancak Akar, nesneleri, şiirin sorunsalı haline getirerek evrensel birçok temden uzaklaştırmış şiirini. Tipik “Birinci Yeni” çukuruna düşme vakası. Ancak “Tüm Nefesliler”de, Akar daha sıkı daha kompleks bir şiir yoluna girmeyi tercih etmiş. Şiirin sorunsalını değiştirerek imgeyi kavramaya çalışmış. Görünen o ki Şiir’in bir dil sorunu olduğunu şiirine anlatmaya başlamış.
Mustafa Akar yüzyılımızın şiirini yazıyor. 60 sayfalık 28 şiirden müteşekkil bu son kitabı “Tüm Nefesliler”de genel olarak bunu görmemiz mümkün. Fakat günün şiirini yazarken gelenekle bağlarını sıkı tutmaya çalışıyor Akar. Geleneğe sırt dönmüyor, aksine sırtını yasladığı bir kaya gibi tepesinden yükseltiyor onu. BARETTA şiiri üzerinden bir incelemeye gidelim. Şiirinde “bu çağda ekmekle bombanın fitili kardeştir” diyor, ancak daha öncesinde şiire “Dedem Yunus bu dünyaya kafa tutarken” diye başlıyor. Post modern bir girişim değil Akar’ın yaptığı. Sadece şiirin (şiirimizin) ancak oradan doğabileceğini keşfetmiş, o kadar.
Bildiğimiz üzre bizde şair sınıfı her dem devlet işleriyle bir yakınlık içerisinde bulunmuştur. Ya padişahın yanında ya şehzade hocalığında ya idam sehpasında ya sürgündeyken bir şekilde kontak kurulmuştur siyasetle. Bâkî’den Namık Kemal’e, Nazım Hikmet’ten Sezai Karakoç’a bu böyledir. Mustafa Akar da kendi çizgisini yakalama çabasında olduğunun sinyallerini veriyor. Hiç değilse şiirine bir erek yüklüyor. Kendince idealize ediyor onu. Kimi zaman kışkırtıcı dahi olabiliyor. “Füze gibi şiirlerin yoksa silah kuşanmaya bak” dizesi buna çok iyi bir örnek teşkil ediyor.
Rilke, F.X. Kappus’a gönderdiği mektuplardan birinde şunu sorar: “ Yazmanız diyelim ki yasaklandı, ölür müydünüz o zaman ya da yaşar mıydınız eskisi gibi…?”  Mustafa Akar,  “Şiire yeni başladım sanki hayata ve aşka ve Allah’a” diyor şiirinde. Adeta Rilke’ye bir cevap niteliğinde bu dize. Akar “Şiiri” “her şey’in” başlangıcı olarak kabul ediyor.
Akar’ın “Tüm Nefesliler” adlı şiirinin ikinci mısraını beğendiğimi belirtmeliyim.
“Söylediğim şiirler bir ülkeden daha zenginken”    
Doğruyu söylemek gerekirse, şairin iddialı olanını seviyorum. Çünkü yaptığı iş baştan sona iddialı bir “şey”. Önermeli bir dilden sıyrılıp aşk anlatmaya çalışılıyor. Mütevazı olmaya gerek yok, genç yaşlarda olunsa dahi (tabi “Alçak gönüllü bir yürekliliği” elden bırakmadan). Ayrıca gençlerin iddialı çıkışları genellikle daha etkili ve şık olabiliyor. Edebiyat tarihimiz bunun örnekleriyle dolu. Yedi Meşale, Garip, Hisarcılar… Sırf Cumhuriyet sonrası edebiyat için geçerli değil bu söylediğim. Bilindiği üzre bizde fahriye geleneği var. Hangimiz Şeyh Gâlip’in Hüsn ü Aşk mesnevisinin “Hâtime” bölümünden bir beyit bilmeyiz ki. Ben en beğendiğim beyiti paylaşayım. 
Engüşt-i hatâ uzatma öyle
Beş beytine bir nazîre söyle
“Tüm Nefesliler” için aldığım notlara şöyle bir göz atıyorum da genel olarak olumlu izlenimler bırakmış bende. Ancak bu durum, Mustafa Akar’ın çok iyi bir şair olduğunu değil o yola rotasını çevirdiğini gösterir sadece. Bugün birçok şair Akar’dan çok daha güzel, ustaca şiirler ortaya koyuyor ve biz de keyifle okuyoruz. Fakat Akar’ın şiirini değerli kılan şey bence tam olarak burada başlıyor. Bu yapmış olduğum ikili okumada da gördüm ki kendisini sürekli devrimcileştiren bir şiiri var Akar’ın. Bu da okuyucuyu sürprizlere sürüklüyor. Gelelim usta şairlere. Biz o usta şairlerin şiirlerini alıyoruz, okuyoruz, keyifle okuyoruz, sonra bir kenara bırakıyoruz. Heyecanlandırmıyor artık bizi şiirleri. Evet, güzel şiirler ama ustaca, yeniliklere kapalı şiirler, şaşırtmayan şiirler. En son hangi İbrahim Tenekeci ya da Cevdet Karal şiiri beni sarstı hatırlamıyorum. Neyse bu başlı başına bir yazı konusu olabilecek bir mesele. Belki başka bir vakit üzerinde dururuz.
Son olarak hayırlı olsun diyelim Akar’a. Mustafa Akar’ın son şiir kitabı “Tüm Nefesliler’i” edineceklere eğer daha önce almadılarsa, şairin ikinci şiir kitabı “Tenezzül’ü” de almalarını öneriyorum.   

Selim Sina Berk





Yorum Gönder

0 Yorumlar