Pastoral bir dille insanı okumak

'Ölüme Çare ya da Şen Maneviyat' Nietzche, Rimbaud, Cervantes ile metinlerarası ilişkiler kuran bir kitap. Kitabın isminin dışında Nietzche ile '–bir şair, bir kaçık vardı' diyerek selamlaşıp 'hem kendinsin, hem bir başkası' diyerek Rimbaud ile 'hesaplaşan' Koytak, asıl metinlerarasılık'ı Kur'an ile kuruyor.
            Cahit Koytak'ın altıncı şiir kitabı 'Ölüme Çare ya da Şen Maneviyat' Timaş Yayınları bünyesinde okurla buluştu; şiir verimini yayımlanmış kitaplarının yanı sıra yayıma hazır kitaplarına bakarak da anlayabiliyoruz. Bu şiir verimini ben, ayrıntılara olan hassasiyetine bağlıyorum biraz. Daha başka söylersem, Koytak 'ayrıntıların manifestosu'nu yazıyor. Ayrıntılardan damıttığı öz'e gelirsek –evet Cahit Koytak'ın şiiri burada başlıyor biraz da.          
            Cahit Koytak şiiriyle, dilin her şeyin önünde olduğunu hissettiriyor ve dili adeta bir göstergeye dönüştürüyor. Özenle seçilmiş kelimeler, onun şiir coğrafyasını alabildiğine genişletiyor. Bana kalırsa onun için her şey şiir değil, dil'dir. Bunu söylerken, bu duyarlığı adeta kötüye kullanan bazı İkinci Yeni şairlerini -özellikle Ece Ayhan- övüyor değilim. Zira Türkçe şiir için bu deneyim bir dil travması doğurdu –artçı şoklarını hala görüyoruz ne yazık ki. Koytak dil duyarlığını merkezine alarak Türkçenin üzerine şiir koyuyor. Nesnelerin, anektodların, olayların onun kendine has gramerinde erimeden şiire girmesi mümkün değil. İroni ve zekânın onun şiirinde belirgin olmamasının bir nedeni de bu aslında. Ani çıkışlarla metne dahil olan bu iki nitelik çoğu zaman naif ve iyi huylu dilin gölgesinde kalırlar Koytak şiirinde. Bu duruma eklenebilecek bir başka tespitim de her lirik unsurun Cahit Koytak şiirinde yerini bilmesi, rol çalmamasıdır. Çünkü zekâ ve çoğu zaman ondan doğan ironi, şiir dünyasında çocuk gibi kalırlar. Yerlerinde duramaz ortalığı sürekli dağıtırlar. Modern Türk şiirinde bu şiirin prototipi Cemal Süreya'dır. Cahit Koytak şiirinde ise anne sütünden yeni düşmüş tertemiz bir -çocuk dil- vardır. Şair 'Tanrı'ya Dair' şiirinde: 'O'nu oyunlarının içinde / bulmamış olsalardı / Nasıl büyüyebilirdi çocuklar?' (Sf.328) derken bu -çocuk dil'i- hissetmemiş olabilir mi? Sanmıyorum. Bu doğallık ve rahatlık katı bir yetişkinin dilinden dökülemez kanaatimce. 'Kozmik Kule' ve 'Kozmik Ağaç' şiirlerindeki deneysel çıkışlar dahi bu dilin sesini değiştirememiştir. Çünkü hiçbir deney bir çocuğun dilini değiştirme gücüne sahip değildir. Bu söylediklerimden sonra daha da doğrusu Cahit Koytak şiirinden sonra, ortaya bir dil evreni çıkıyor diyebilirim. 

KUR'AN'DAN DİLLENEN ŞİİR       
         
        'Ölüme Çare ya da Şen Maneviyat' Nietzche, Rimbaud, Cervantes ile metinlerarası ilişkiler kuran bir kitap. Kitabın isminin dışında Nietzche ile '–bir şair, bir kaçık vardı' diyerek selamlaşıp 'hem kendinsin, hem bir başkası' diyerek Rimbaud ile 'hesaplaşan' Koytak, asıl metinlerarasılık'ı Kur'an ile kuruyor. 'Ölüme Çare ya da Şen Maneviyat' zaman zaman Kur'an'a tefsir yahut yorum düzeyinde yaklaşıyor. Her cins varlığa ve nesneye aynı yerden aynı sesle uzanma imkanı tanıyor Koytak'a bu durum. Çünkü şair O'nun dilinden O'nun kitabından aldığı bilinçle yazıyor. Bu ona, insana en yakın yerden bakma şansı doğuruyor aynı zamanda. Fakat bu tip çıkışların tehlikeleri de yok değil. Zira Koytak şiiri bazı noktalarda belagat seviyelerinde dolanıyor. Ve bence daha da dikkate değer olan ise gerilim, durgunluk, çoşku, heyecan ve diğer insani durumların bu yüzden hep aynı yükseklikten okura ulaşması. Cahit Koytak şiiri durgun, öfkesiz, yılgın bir şiir demiyorum elbette, fakat insani hallerin tek bir renge sıkıştığını söylemek yanlış olmaz sanırım. Bu durumun oluşmasında öyküleme (narrative) tekniğinin şiirlerde fazlasıyla yer bulmuş olması önemli bir etken . Öyküleme duyguların en düşük noktada karşılık bulduğu bir anlatım tekniği bildiğimiz gibi. Bu noktada doğal olarak 'Ölüme Çare ya da Şen Maneviyat' da öyküleme ne kadar fazlaysa farklı duygu hatta düşüncelerin ifadesi de o kadar aynileşiyor.
        
PASTORAL BİR BAKIŞ                      
       
         'Ölüme Çare ya da Şen Maneviyat' pastoral göstergelerden fazlasıyla beslenen bir kitap. Bunu kitabın kapağıyla birlikte şiirlerde de rahatlıkla görüyoruz. Fakat bu pastorallik; kuru, içselleşmemiş gözlemlerden ziyade doğanın her zerresine, her unsuruna dikkat kesilip onların parlayan, devinen dünyasının içine kadar sokulan bir zihinden çıkıyor. Mesela 'Yunuslar'(sf.426) şiirinde doğadan aldığı ilhamla gerçeküstü seviyede dolaşan anlatıcı, bu gerçeküstü göstergelerin farkında olup bunu okura da hissettirmesine rağmen yine de şaşkınlığını en doğal haliyle duyurmuştur. Bu bize şairin hem şiirin(doğanın) içinde olup onu yaşadığını hem de dışından ona bakarak onu yazdığını gösteriyor.Cahit Koytak 'tek bir' şiir yazıyor. Bu cümlede ise somut anlamda tek bir şiir yazdığını söylüyorum. Evet, O, kitabın başından sonuna dek uzun up uzun bir şiir yazar. Şiirinin yerden göğe uzamasını ister. Bu tespitimi somutlaştırmak gerekirse kitabın sonuna (İçindekiler) bakmak yeterli. Örneğin 'Yol Arkadaşı' başlıklı şiir üçlemesi. Mesela 'Zamanın Kurdu' şiirleri. Bir örnek daha: 'Dalgalar 1' (sf.198), 'Dalgalar 2' (sf.347). Bu örnekler çoğaltılabilir. Fakat son örnek –Dalgalar- onun bütünü ne kadar gözettiğini daha iyi anlatıyor bize. Tek tek şiirlere bakarak da gördüğümüz bütüncül yapı kitap boyutuna da yayılmış oluyor bu şekilde. Tek bir şiir, bütün bir şiir yazmanın ne demek olduğunu 16 yıl boyunca bekletilen şiirlere bakarak da görmek mümkün tabii. Şiir(ler)in kıvamı için, yek vücut olmaları için sabır diyor Cahit Koytak. Ve şiirlerin neden bu kadar süre taze kaldıklarını görmek için kitabın ismine dönmek lazım: 'Ölüme Çare ya da ŞEN MANEVİYET'. 'Şen Bilim' değil, ey okur.

NOT: Abdullah ilhan'ın, Cahit Koytak'ın son şiir kitabıyla ilgili Yeni Şafak Kitap'ta çıkan yazısını alıntıladık.

Yorum Gönder

1 Yorumlar

  1. Cahit Koytak hakkında okuduğum en nitelikli yazılardan biri. Tebrik ederim seni genç yazar

    YanıtlaSil