EDEBİYATIMIZDA MUĞLAKLIK
Edebiyatımızda,
II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan ideolojik kamplaşmalar; şiddeti
gelişmelere göre değişse de, Soğuk Savaş’ı, çok sayıda askeri darbeyi ve
toplumsal hareketi de tecrübe ederek günümüze kadar geldi. Bu kamplarda yetişen
şair ve yazarları; solcu-sağcı, seküler-dindar, Marksist-İslamcı,
inanan-inanmayan vs. farklı biçimlerde tasnif edebiliriz. Fakat bugün, onların hepsinden
farklı bir tip ortaya çıktı, bunda kapitalizmin 80 sonrasındaki birtakım
uygulamaları ve darbelerin getirdiği yıkımların etkisi ayrı ayrı tartışılır,
ama konuşmalıyız bu insanı: Evet, muğlak tipler işgal etmekte edebiyatımızı, ideolojik
anlamda muğlak tipler. Farklı ideolojilerden insanlar elbette arkadaşlık
yapabilir, karşıt dergilerde yazabilir, yayınevleriyle çalışabilir. İnancını ve
karakterini satılığa çıkarmadıktan, dünya görüşün üzerinde soru işaretlerine
neden olmadıktan sonra bunda bir sıkıntı yok; ancak çoğunluğu 1970 sonrasında
doğmuş bu muğlak tiplerin ne olduğu, nerede durduğu, neye inandığı, hangi
ideallerle hareket ettiği belli değil. Kimi en başta da böyleydi, kimi zamanla
böyle oldu, ama hepsinin derdi aynı: popüler olmak ve para kazanmak. Böylelerinin,
başlı başına bir muğlaklık olan Gezi Parkı hadisesine destek vermeleri,
Marksizan sloganlar eşliğinde sözüm ona iftar açmaları da aynı amaca hizmet
ediyor.
Edebiyatını, şahsiyetli bir şekilde ve
nitelikten ödün vermeden ideolojisinin hizmetine veren bir sanatkâr; yaşadığı
dönemde, elit çevrelerde etki sağlamakla birlikte asla geniş kitlelerce okunan
birine dönüşemez ve doğrusu bu durumu umursamaz da. Çünkü toplum, ideolojiden
korkar, nasıl bir şeyse tarafsızlığı arar, niteliğe yüz vermez. Hele de büyük
şehir insanının nitelik aramadığını; çarpık, yüzeysel ve maddeci yaşantısından
çıkarabilirsiniz.
Günün çok satan yazarlarına bakın,
burada söylediklerimin somutlaşmasına şahit olacaksınız onlarda. Sosyal medya
ergenlerinin jargonuyla konuşur, sıradan aşk ve macera filmlerinden konular
devşirir, zor meselelere dokunmadan kardeşlik ve özgürlük edebiyatı yapar,
iktidar kavramıyla sorununu olmamasına rağmen hafiften muhalif takılır,
solculuk taslar, gündeme göre kitap yazar, herkese şirin gözükmeye çalışır
onlar. Bazısı, bunların bazılarıyla yetinir; bazısı hepsini birden yapar. Olaylar
karşısında net tavır takınamaz, bir kesimi bile karşılarına almaya cesaret
edemezler, çünkü fikir değil, ticarettir söz konusu olan: Her hata, kapital
kaybı anlamına gelecektir.
Üzücü olan, dergilerde popüler olma
heveslisi gençlerin, bu kimseleri örnek almak suretiyle giderek yoğunlaşması. Kutsalından,
kutsal kavramının kendisinden soyunuyor genç insan, kendini sanata-kültüre
değil şöhrete adıyor. Uyanması lazım bu pek uyanık geçinen gençliğin, para ve
şöhret geçicidir, hoş, isterse kalıcı olsun! Biz, ilahi iradeyi tesis etmekle
yükümlüyüz. Evet, her şeyden önce sanat ve kültürde hem de.
Aykut Nasip Kelebek
0 Yorumlar