SOSYAL MEDYADA SİYASET YAPMAK: KOLAYCILIK

Sosyal medya değerlendirilmeli elbette, onun gücünü özellikle de Arap Baharı sürecinde ve bizdeki toplumsal olaylarda çok iyi gördük. Ancak birçok sıradan kalem, güçlü basın-yayın organlarında yer kapıp toplumu etkileme imkânı elde etmişken; niteliğine güvendiğimiz kimi şair ve yazarın, toplumsal fikirlerini açıklayabilmek için sosyal medyaya hapsolmuş/hapsedilmiş olması, tartışılması gereken bir durumdur. Sosyal medyanın basın kadar güçlü olduğu iddia edilmesin; sosyal medya üzerinden geniş kitlelere ulaşabilmek için de bir bilinirlik gerekmektedir, köşe yazarı ya da televizyon programcılarının sosyal medyada ne kadar izlendiği ortada. Bir entelektüel olarak basının imkânlarından mahrumsanız, sosyal medyada istediğiniz kadar siyaset yapın, en fazla birkaç yüz kişi üzerinde etkili olabilecek, yani devede kulak kalacaksınız. 
            Şaire yazara kızmak yersiz, o, işte elinden geldiğince imkânları değerlendirmeye çalışıyor; çiçek-böcek paylaşımları arasında fikir üretiyor. Problem, onu görmezden gelen organlardadır. He, gazeteler-televizyonlar şairlerle yazarlarla dolsun demiyorum. İşini layıkıyla yapabildikten, toplumu sürükleyebildikten sonra, isterlerse onların adlarını bile anmasınlar, hiç problem değil. Ama bugün durum çok farklı; hele de İslami medya, kendi değerlerinden doğan nitelikli edebiyat ve edebiyatçının gücünden yararlanmak zorunda. Marksist ve Kemalistlerle yürüyen büyük gazetelerde, seküler gençlere şans tanıyor, onlardan uzun vadede faydalanılmaya çalışılıyor. Söz konusu sistemi, bugün bile işletmekte onlar ve hâlâ çok başarılılar, kabul edelim. Bir de Müslüman hassasiyetlerle hareket ettiği iddiasında olan gazetelere bakalım, İslami çizgiden gelen köşe yazarı azınlıkta bu gazetelerde. Çoğu, Marksizmden gelme liberallerle, eski medya baronlarının artıklarıyla götürüyor, 80 ve 90’ların İslami damarından gelme birkaç yazar da onların arasında hayatta kalma mücadelesi veriyor. Bu gazetelerimiz, sola şirin gözükme politikaları güden, onlarda keramet arayan edebiyat dergilerimize ne kadar da benziyor, değil mi?
            Küçümseyenler olabilir, ama köşe yazarlığı, halkı etkilemenin ve kuşaklar üzerinde derin tesirler bırakmanın en elverişli yollarından biridir. Bugünün kültür ve sanat mahrumu, ideolojik duruşu olmayan entellerini boş verin, konusunun hakkını veren köşe yazarlığından bahsediyorum. Sezai Karakoç’un külliyatı gökten inmedi, şimdilerde yutularak okunan o kitapların çoğu, Üstadın köşe yazılarından oluşmaktadır. Bu kitaplarda, ideal köşe yazarının nitelikleriyle karşılaşacaksınız: Günün olaylarından doğmak ama güncelin sınırlarını aşmak, Doğu ve Batı’yı kuşatan büyük birikim, derdi anlatacak sarih dil. Zamanımızın gazetelerinde, bu niteliklere haiz yazar az, onlar da yine - az ya da çok, bu ayrı bir tartışma- söz konusu niteliklerle donanmış olanlardır.  
           Fikirlerini sosyal medya üzerinden açıklayan yazarları da eleştirelim: Bence hiç etkili bir formül değil bu, bir nevi kolaya kaçmak anlamına da geliyor. Kültür ve siyaset meselelerini, üç-beş cümleyle anlayamaz, anlatamazsınız. Yapılması gereken yazı yazmak, problemleri enine boyuna tartışmaktır. Nerede mi yayımlayacağız bu metinleri? Edebiyat dergilerinde yayımlayacağız, politik geçinen ama aslında apolitik olan dergilerimiz yayımlamıyor mu, internet sitelerinde değerlendireceğiz, ama ille de meseleleri hücrelerine kadar deşeceğiz. Sosyal medyayla olmaz bu iş. 

Aykut Nasip Kelebek

Yorum Gönder

0 Yorumlar