YENİ ŞAFAK'A MURAT MENTEŞ'TEN BAKMAK

Murat gitti, kavga bitti mi diyelim; meseleyi kapatalım mı? Hayır, meseleye Murat’ın kapatıp çıktığı kapıdan girmek lazım; Murat sadece Gezi Parkı’nın, sadece yeni neslin değil, Yeni Şafak’ın da son aylardaki yüzü oldu. Şu anda Murat, bütün kahramanların yaşadığı bir trajediyi yaşıyor, davası uğruna kurban oldu. Birkaç gün önce yazmıştım, Murat’ın bugün Yeni Şafak’tan ayrılmak zorunda kalması nedeniyle haklılığımı burada tekrar ediyorum: Murat bir kurbandı, kahraman sanıldı. Kahraman olmak için insanın bir ideale, bir davaya sahip olması lazım: Kahramanlar, zalimin yanında yer almaz. Gezi Parkı olayı, Hakka ve halka zulümdü. İlk defa, ben, polisin mazlum duruma düştüğünü gördüm. Darbeci zihniyet, hiçbir zaman, adaleti gözetmez. Özgürlüğü bile ipte sallandırır. Gezi Parkı olayları başını alıp gitse ve bir darbeyle sonuçlansaydı ve geride yeni Adnan Menderesler bıraksaydı, sonuçta zalim ve mazlum daha somut ortaya çıkardı.  
           
“Bir Gün Mutlaka

Bu gün seviştim, yürüyüşe katıldım sonra 
Yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu yaz 
Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür gümbür bir telaş 
Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne 
güzel, düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!”  

(…)
            İşte 60’lı yılların psikolojisiyle Gezi psikolojisi arasındaki ilginç benzerliği, o kuşağın genç şairlerinden Ataol Behramoğlu’ndan alıntıyla göstermeye çalışayım. Allahtan diyorum, ülkemizi 30-40 yıl geriye götürecek bir süreç yaşanmadı, umarız yaşanmaz da. Murat, bu tehlikeli süreci destekledi. Desteklemesine de Yeni Şafak müsaade etti. Yeni Şafak, güya her düşünceden yazarın kalem oynattığı bir mecra. Evet, bir gazete için arzulanan nihai hedef budur: Her kesimin okuyacağı yazar kadrosuna sahip olmak. Ama dünyanın en kozmopolit ülkelerinden birinde yaşadığımız, biz cepheleşmesek de karşı cephelerin güçlü bir şekilde var olduğu ve kalelerine, kendi düşüncelerine en ufak ters düşecek kişileri almadığı da unutulmamalı.
İslami camia gazetelerinin, evvelden beri seküler yazarlara karşı bir kompleksi var. Batılı yaşam ve düşünce tarzı karşısında ezilmekten bir türlü kurtulamadılar. İslam’ın yepyeni ve en ileri ve ufku açık din olduğunu kabullenmekte zorlandılar, kabullenenlerse dile getirmekte zorlandı. Yeni Şafak’taki bir kısım yazarın Batılı tarzda eğitim alıp yönünü kaybetmiş tipler olduğunu, İslam’ı bir fon olarak bile görmediğini biliyoruz ve bunların, gözümüzün içine baka baka kanaat önderlerimize laf attıklarını da gördük. Susmadık, sesimizin ulaşacağı kadar bağırdık, ama onların mikrofonları vardı, bizim sesimizi bastırdı. Bizim gibi Batıyı derinlemesine okuyup Doğulu kalmayı başaranları, kokuşmuş kompleksleriyle aşağılamaya çalıştılar. Buna müsaade edildi.
Murat’ın Yeni Şafak’taki durumu, Cuma namazı sonrası, Müslüman cemaatin içinde Gezi Parkı karşıtı Müslümanlar arasında, her yer Taksim, diye bağırmaktı. Kim, böylesi bir durumda linç olmaktan kurtulabilirdi ki. Peki, bu sloganı atan kişiyi, herhangi biri arkasına alıp korumaya çalışsa, o kişi de linç edilmez miydi? Çünkü cemaat, düşmanımın dostu düşmanımdır, bilinciyle hareket eder. Şimdi, ne demek istediğimi, Murat’ın Yeni Şafak’taki veda yazısından anlayacaksınız: “Köşe yazarlığına, Yayın Yönetmenimiz İbrahim Karagül'ün davetiyle başladım.Biliyorum ki Karagül, birçok tepkiyi benim namıma göğüsledi ve beni müdafaa etti. Onun şahsında, tüm iş arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.”
Sormamız gereken soru şu: Haziran başından beri Gezi Parkı olaylarını yazılarıyla fanatik bir şekilde destekleyen Murat’ı, iki aya yakın gazete genel yayın yönetmeni İbrahim Karagül, hangi İslami sıfatla savundu? Bunun hiçbir izahı yoktur bence. İbrahim Karagül, genel yayın yönetmeni olmadan önce dış haberlerde çalışmış, müdürlük yapmış, Ortadoğu uzmanıymış, anlaşılan o ki Türkiye uzmanı değil. İbrahim Karagül, kimdir, nedir, hangi güçler tarafından destekleniyor, bilmiyorum, ama icraatlarından onunla ilgili bazı olumsuz sonuçlara varmak, yadırganmamalı. Murat’ı falakaya yatıranlara, taşlayanlara ve özellikle de Yeni Şafak yazarlarına düşen bir görev var: İbrahim Karagül’ü masaya yatırmak. Murat konusunda samimiydilerse bunu yapmak zorundalar. Kimsenin, İslami mecraları kendi nefsine kullanmaya hakkı yoktur. Kaleye düşman askeri almak, ihanettir. Evet, kurban Murat; peki, bıçak kimin elinde?

          Ali Akçadağlı

Yorum Gönder

0 Yorumlar