NİTELİKLİ BİR İLK ŞİİR KİTABI: "BANA HAYRAN OLSANA"
Aykut Nasip Kelebek’in “Bana Hayran Olsana” adlı 48 sayfalık ilk şiir
kitabı hakkında konuşmaya kitabın sonundan başlayacağım: Kitabı bitirdikten
sonra kendimi işten atılmış gibi hissettim. Kitabın son sayfası bana ihtiyacım
olduğunu ama artık bittiğini söylüyordu. Galiba şair burada “her şeyin azı
yarar çoğu zarar” ilkesini uygulamış. Ama bu kitabın azı da yarar çoğu daha çok
yarar. Kitapta bir bütünlük tadı ve akıcı bir dil var. İnsana “beni oku, beni
oku” diyerek yakasından tutup şiirin içine sokuyor. Necip Fazıl’ın “Örümcek Ağı”nı,
Cemal Süreya’nın “Üvercinka”sını, Sezai Karakoç’un “Monna Rosa”sını- bence ilk
kitap sayılmalı- okurken bile kitaptan bir an koptuğum olmuştur. Ama “Bana
Hayran Olsana”yı hiç kopmadan okuyabildim. Kelebek sanki şiirlerinin tümünü,
gidip 40-50 yaşlarında yazmış ve hemen 21 yaşına dönüp kitabını basmış gibi. On
altı yaşında şiirlerini yayımlamaya başlayan Kelebek’in şiirlerinde göze batan
bir amatörlük yok. Şairin, şiirlerinin tümünü kitabına taşıdığını ve
şiirlerinden seçme yapmadığını hatırlatmak isterim. Ama ben şuna inanmaktayım:
Aykut Nasip Kelebek şiirlerini on altı yaşında değil on yaşında yayımlamaya
başlasaydı bile ilk şiirleri yine göze batmayacaktı. Galiba şair doğmak böyle
bir şey.
Türk şiirinin yıllardan beri özlediği ilk
kitap başarısı olan “Bana Hayran Olsana”, aynı zamanda bir gençlik ateşi olma
özelliğini taşıyor. Zaten edebiyat bir gençlik ateşi değil midir? Bu kitapla
şiir yakıtını tüketen şairlerin, şiirlerinin gençleşeceğini düşünüyorum. Yani
şair oldukça zengin şiirler yazmış, kendini tekrar etmemiş.
Yazının başında kitabın hacminin küçüklüğünden
yakınmıştım ama şair aynı zamanda “Dil ve Edebiyat Dergisi” ve “tetkikçiblog”taki
yazılarıyla da Türk edebiyatına hizmet ediyor. Genel olarak kitap gayet
başarılı, beş yıllık şiir serüvenini olan Bana Hayran Olsana’ da durumlar böyle
kitabın geneline yayılmış hata yok, ufak tefek hataların kitabın genelinde
varmış gibi gösterilerek yazılan eleştirilere karşıyım, ama kitabın genelinde
olmayan bu ufak tefek hataları söylemeden geçmeyeceğim. Mesela; “Our Eyes
Collided and the Rain Started” şiirinde genel olarak sorun yok ama
bütün yıl başbakanı taşıyan uçak
artık Amerika seferine kalkmayacak
beytine insan “sen de nereden çıktın şimdi?” diye soruyor. Şiirle pek
ilgisi yokmuş gibi duran bu güzel beyit şiir dışı bırakılsa bütünlük daha bir sağlanacak
sanki.
“Gelişin Güzel” şiirinde ise
beynim
başıma çakılmış bir çivi
ne
kadar eğri görünüyor ki sana
bu
denli geçiriyorsun kerpeteni başıma
kısmı çok soyut duruyor. Sanki şair “içimden geldi bu kısmı da şiire
ekleyeceğim” demiş ancak bu bent şiir tarafından dışlanmış, yalnız kalmış.
“Türk
Lokumu” şiirinde (amacım tashih yapmak değil) “imge düşmanlarını yer
serdim” mısraındaki “yer” kelimesi galiba yanlış yazılmış, bence “yere”
olmalıydı.
Kelebek,
şiirlerinde yalnızca bir kadına, bir topluma, ya da bir soruna seslenmiyor.
Onun şiir dili tüm dünyaya sesleniyor. Şiiri bu yüzden bu kadar nitelikli.
Şair
mısraları zorlamamış, bir ritim bir müzik oluşturmaya çalışmamış, mısraların
gayet doğal ve oldukça iyi işleyen bir ritmi var. Yani şairin okuru kendine
hayran bırakmak gibi bir niyeti yok ama kitabındaki ismi hak ediyor.
Aykut
Nasip Kelebek’in şiirini eleştirmek benim için zor olmadı, onun şiirini yıl
içinde yayımladığı şiirlerden tanıyordum ama tüm şiirlerinin bir arada
olmasının verdiği güçle okuru büyülemeyi başardı. “Bana Hayra Olsana”yı
okumadan önce son birkaç yılda çıkan şiir kitaplarını okumuş olmanın verdiği
rahatlıkla Aykut Nasip Kelebek’in kitabını başköşeye oturtabilirim.
Şiir
kitabından konu açılmışken, şiir okumaya da değinmek istiyorum; ülkemizde şiir
okuyan çok az kişi var, onların da % 90’ı Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Cemal
Süreya gibi isimlerden başkasını okumuyorlar. Bu isimleri bilip tabii ki
okuyacağız ama artık bu kitapları bir köşeye bırakıp yeni isimler keşfetmenin vakti
geldi. Öte yandan yukarıda zikrettiğim isimleri herkes biliyor. Gerçek okur
güncel edebiyatı da takip eder ve bilir.
0 Yorumlar