Yazılarımız, onca tashihten sonra
yayımlanmasına rağmen, okur tarafından doğru anlaşılamayabiliyor. Birçok felsefi,
kuramsal nedeni bulunmakta bunun, ayrıntısına girecek değilim. Peki, algılama
zorluğu yaşayan zihinleri nasıl tashih edeceğiz. İşte bu, bizi aşar; psikoloğun
veya psikiyatrın işidir.
Yazdıklarımı daha bir somutlayarak tekrarlasam
durum değişecek mi, hayır. Söz uçar, yazı kalır demişler; beni merak edenler,
kitaplarımdan, dergilerden veya internetteki metinlerimden takip edebilir.
Zafer Acar’ı yakından tanıyorum, hem de
çok yakından. O da bir garip insan, bir kul. Bu kadar yüklenilmeye dayanmakta
zorlanıyor. İftiralardan tiksiniyor. Fitnenin adam öldürmekten daha beter
olduğunu biliyor. Onun biyografisini de ufaktan size vereyim: Müslüman bir
ailede doğmuştur, Malatyalıdır ve Malatya’nın birçok özelliğini bünyesinde
barındırır. 13-4 yaşında İslam’ın siyasi tarafıyla tanışmıştır. Bu uğurda
mücadele vermiştir. Malatyalıyım derken toprağını suyunu değil özellikle İslami
ortamı kasteder. 19 yaşında Malatya’dan üniversite nedeniyle Konya’ya
geçmiştir, Mevlana’yı hissetmiştir orada. Sezai Karakoç’u kavramaya
başlamıştır, üstat bilmiştir. Diriliş fikrini İslam’ın çağa en uygun yorumu
olduğu için benimsemiştir. Partizan değildir, ama Müslüman kardeşlerinin
bulunduğu cemiyetleri de elinden geldiğince desteklemekten geri durmaz.
Görmüştür: Ak Parti’nin Sezai
Karakoç’tan beslendiğini ve ona yakınlık duyduğunu, bunun yanında Sezai Karakoç’un
Ak Partililere kesinlikle dışlayıcı davranmadığını, gerektiğinde öğütler
verdiğini görmüştür. Sezai Karakoç’u, kendi dışındaki herhangi bir partiye
dâhil etmeye çalışmanın akıl işi olmadığını bilmiştir.
Niçin böyle bir özet geçiyorum. Bir taşkar
dergisinde bir çocuk şunları zırvalamış: chp milletvekili ahmet hamdi
tanpınar’ı daha da kıymetli bir adam etmiş akp. mustafa isen muhafazakâr sanat
diye bir laf salatası yumurtlamış, hilmi yavuz islam’ın zihin tarihini yazacak
kadar kendini allame zannediyormuş, cahit koytak derin bir islam bilgisine
sahip değilmiş, ona rağmen kuran tercüme ediyormuş ve bol bol şiir
salgılıyormuş. Cahit Koytak’la yaptığı telefon konuşmasından yola çıkarak
Kur’an’a yaklaşımını sakat bulmuş, Zafer Acar, Cahit Koytak’ı Radikal’deki
yazısında okuru yanıltırcasına anlatmış. Gayr-i ciddi ve laubali imiş (bu çocuk
sadece zihni tashihe ihtiyaç duymuyor, bakınız yazıda geçen şu cümlesine:
“uyuyan arkadaşlar ellerinizi yüzlerini yıkayıp gelsinler.” Sorarlar adama,
kendi yazına bile ciddiyet göstermiyorsun çocuk). Zafer Acar bir Akp
alametiymiş. Sezai Karakoç’u Akp’ye dâhil etmeye çalışıyormuş. Sezai Karakoç
Akpli belediyeler eliyle müzelik hale getirilmek isteniyormuş (çocuğun şu
kabalığına ve küstahlığına bakınız, müzelik ha). Sezai Karakoç’u bir oturuşta
tanımışmış ve dinleyicilere de oradan yola çıkarak anlatıyormuş. Sezai
Karakoç’un kitaplarını bile okumaya gerek duymamış, Sezai Karakoç’un “biz
sağız” şeklindeki ifadesini anlayamamış çocuk, bugünkü anlamıyla
değerlendirmiş. Zafer Acar'ın yazılarını kes-yapıştır yöntemiyle ne hoş da
tevil ediyormuş. Zafer Acar’a hem gülüyormuş hem de dinleyicileri kahkahalarla
güldürüyormuş. Bu sayede alkış alıyormuş, sonra salondan Mehmet Raşit Mehmet
Raşit tezahüratları yükseliyormuş. Çok mutlu oluyormuş. Buradaki ironiyi ve
ciddiyeti anlayamıyormuş. O da daha evvel Zafer Acar aleyhine (çocuğun
kullandığı aleyhine göstergesi, niyetini apaçık ortaya koyuyor) bir yazı
yazmış.
Niye bir çocuğu muhatap alıyorsun Zafer
Acar, diye soranlara bir yanıtı vardır elbet onun da: ya bir çevrenin
mikrofonuna dönüşmüşse bu çocuk.
Zafer Acar
0 Yorumlar