Yazmıştım. Star Gazetesi’nce düzenlenen Necip Fazıl ödülü vesilesiyle
“takdir etmek” meselesini farklı yönlerden bir defa daha ele almak gerektiğini
hissediyorum: İslami camia geleneksel öğretilerden dolayı muhataplarına iltifat
etmekten uzak durur. Allah’a ve aşırıya kaçmamak şartıyla peygambere övgüde
bulunulabilir. Peygamberimiz de kendisini
abartılı övenlere karşı “Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’ya yaptıkları gibi
beni ölçüsüz övmeyin” demiştir. Övgü, hayranlık duygusuyla birlikte insanı
tapınmaya da sürükleyebilir; dinimiz, oldukça duyarlıdır bu konuda. Aşırı
övülen biri için peygamberimiz “Adamı mahvettiniz” demiş. Hz. Ebubekir,
iltifatlar karşısında “Ya Rabbi! Sen beni benden daha iyi bilirsin. Ben de beni
övenlerden daha iyi bilirim. Beni onların zannettiği gibi yap” diyerek
mahcubiyetini ifade etmiştir. Bunlarla birlikte şu hadis-i şerifi de
şımartılmaktan dolayı felakete sürüklenen iktidarın kulağına goygoycuların
duymayacağı bir şekilde fısıldayalım: “Meddahlar (dalkavuklar)la
karşılaştığınızda yüzlerine toprak saçın.”
İslam ahlakı, zamanla peygamberden sahabeye ve tüm
Müslümanlara yayılmıştır. Fakat, birçok hususta olduğu gibi övgü konusunda da aşırı yoruma düşmüş, her türlü övgüyü
yergiyle karşılar olmuşuz. Sezai Karakoç’un ödüle karşı oluşunu ise İslami
bilinçle, pir-i fanilikle ilişkilendirmek, ödülü bir tek Allah’tan beklediğini
söylemek için dahi olmaya gerek yok. Üstelik gençliğinde büyük sıkıntılara
göğüs germiş bir şair, yaşlılık döneminde aldığı ödülü ne yapsındı. Sonuç:
Övmek değil; hak etmeyeni övmek, hak edeni ise aşırı övmek sakıncalı; ama kesinlikle, yetenekli
ve çalışkan gençlere iltifat emek elzemdir. Elbette farkındayız, övgünün fazlası,
kişiyi kibirlendirebilir, kibir de doğal olarak tepkilerle karşılanır. Şöhret
sarhoşu olan Victor Hugo için muhaliflerden biri şöyle demiş: “Victor Hugo öyle
bir ahmak ki, kendini Victor Hugo zannediyor.” Zannetmiş de ne olmuş sanki,
işte hâlâ yaşıyor, Hugo’yu dünya okuyor. Büyük yetenekleri işaret etmekten,
övmekten korkmamalıyız.
Sol
edebiyat çevrelerinde onlarca yarışma var, eskiden diyorduk, solu iktidar
destekliyor, o yüzden sol, her önüne gelene ödül veriyor, yıllardır iktidarda
değil, ama bir şekilde ödül kurumu varlığını sürdürüyor. Ne yazık ki İslami
camia iktidara geldikten sonra, ödül konusunda herhangi bir atak yapamadı.
Gökdelenler dikti, holdingler kurdu ama sanatsal kalkınmaya hiçbir şekilde
önem vermedi, Cahit Zarifoğlu ödülünü bile devam ettiremedi. Bana öyle
geliyor ki, bir sanatkâr adına verilen ödül, devam ettirilemediği takdirde o
sanatkâr ikinci defa ölmüş, hatta öldürülmüş olur, Cahit Zarifoğlu’nun başına
gelen budur. Soralım, sol kesimde bu kadar fazla ödül verilmesi doğru mudur?
İlk cevabım hayır, ikinci cevabım evet, çünkü ülkemizde şair ve yazarlar,
Batı’da olduğu gibi devlet tarafından desteklenmiyor, ödül bahanesiyle ekonomik
açıdan az da olsa rahatlatılıyor. Bir yokluğun zorunluluğu ödül.
Star
Gazetesi’nin düzenlediği Necip Fazıl ödülü, umarız ölü doğmamıştır. Bu ödül
üzerine düşündüğümüzde 5N 1K sorularına tatmin edici cevaplar bulamadık, şimdi
onlarca yıldan sonra bir ödülümüz oldu, onu mu eleştirelim, diye de düşünmüyor
değiliz. Lakin yapacak bir şey yok, son derece aceleye getirilmiş, savsaklanmış
bir ödül, mesela neden Zaman gazetesi yazarı Beşir Ayvazoğlu, Star gazetesinin
ödülüne jüri başkanı olur, alın size paradoksun dik alası? Eğer ödül, Yahya
Kemal, Ahmet Haşim, Peyami Safa vb. Beşir Ayvazoğlu’nun mesai alanlarından
birinin adına verilmiş olsa meseleyi bir nebze anlardık. Beşir Ayvazoğlu, belki
de en başta Necip Fazıl üzerine çalışmalıydı, ama çalışmadı, bu bir soru
işareti. Jüri başkanlığını, bana soracak olsalardı, kesinlikle iki yüz yıl daha
bana sormazlar, bunu adım gibi biliyorum, Necip Fazıl uzmanı Orhan Okay yapsın derdim.
İş, baştan yanlış, bu yüzden jüri üyeleri konusuna girmek istemiyorum. Üç
isim isabetli, üç isim sakat.
Ödüller
kime verildi? Öyküde, ödülden ödüle koşan romancı Güray Süngü’ye. İronik, değil mi? Güray Süngü, roman alanında "Oğuz Atay" ve "Türkiye Yazarlar
Birliği" ödüllerine değer görülmüştü. Hak etmiyor mu, ediyor elbette,
zaten kaç romancımız var ki. Güray Süngü, öykü konusunda
yanlış bir tercih. Bir romancı, iyi öyküler yazamaz demiyorum, lakin unutulmamalı
ki, öyküye hayatlarını vakfetmiş Mustafa Kutlu, Ali Haydar Haksal, Hüseyin Su,
Cemal Şakar gibi ustalar var. Öykü, Güray Süngü’nün ana yolu değil, patikası.
Haaa, amacımız gençleri öne çıkarmaktır diyorlarsa, ödüllendirilen diğer isimlerin yaşlarına baktığımızda öyle
olmadığını görüyoruz. Şiire gelelim ve duralım. Cahit Koytak deyip duralım,
Ebubekir Eroğlu, Cumali Ünaldı, Kâmil Eşfak Berki deyip duralım ve şimdi yolun üstüne bakalım: Arif Ay, Mürsel Sönmez, Cevdet
Karal, İbrahim Tenekeci, Ahmet Murat ve daha birçok ismin şiire verdikleri
emekle, yani dergiciliği ve yazılarıyla, duruşlarıyla bence şiir ödülünü Hüseyin Atlansoy’dan
daha çok hak ediyorlar. Sanırım ödülde, suya sabuna dokunmayan, kendi halinde
arkadaşlar tercih edilmiş.
Kestirmeden söyleyeyim, saygı ödülü Nuri Pakdil’e verilmemeli, Nuri Pakdil adına ödül düzenlenmeli. Böylesi bir duruma usta, daha çok memnun kalır. Bizce bu ödülü, herkesten çok, üstat Necip Fazıl üzerine belki de ilk kapsamlı çalışmayı yapan merhum Mustafa Miyasoğlu hak ediyor, onun anısına ailesi alabilirdi.
Kestirmeden söyleyeyim, saygı ödülü Nuri Pakdil’e verilmemeli, Nuri Pakdil adına ödül düzenlenmeli. Böylesi bir duruma usta, daha çok memnun kalır. Bizce bu ödülü, herkesten çok, üstat Necip Fazıl üzerine belki de ilk kapsamlı çalışmayı yapan merhum Mustafa Miyasoğlu hak ediyor, onun anısına ailesi alabilirdi.
Bir de Harvard Üniversitesi öğretim görevlilerinden Prof. Dr. Gülru
Necipoğlu'nun "Sinan Çağı" ,- Prof. Dr. İsmail Erünsal'ın da
"Osmanlılarda Sahaflık ve Sahaflar" eserleri "Fikir-Araştırma
Ödülü"ne layık görülmüş. Kitap isimlerinden de anlaşılacağı üzere muhafazakar
hassasiyetlerle verilmiş bu ödüller, çünkü jüri başkanı Beşir Ayvazoğlu, sever
böylesi masa başı kütüphane çalışmalarını. Ödüllerin sahipleri profesör.
Araştırmak, profesörlerin asli görevlerinden, maddi-manevi açıdan teşvik
edilmeye ihtiyaçları olmamalı. Asıl görülmesi ve desteklenmesi gereken, sanat
çevrelerindeki alaylı ve parasız düşünürlerdir. Akademisyenlere ödül verilmesin
demiyorum ama bir şair adına düzenlenen ödülde öncelik sırası edebiyatçıların
olmalıdır. Çoğu edebiyatçı olan sayın jüriye göre edebiyatçılar bilim üretemez
mi? Bu alanda kıymetli eserler vermiş isimler de sayabiliriz size, ama bu defa
saymayalım, onu da jüriye bırakalım.
Belki de diyeceksiniz, aman kardeşim, ne sert eleştirmensin, bu devenin hiç mi düzgün yanı yok. Olmaz olur mu, var elbet: Necip Fazıl adına ödül düzenlemek az şey değil, müthiş bir buluş.
Zafer
Acar
1 Yorumlar
Tespitleriniz yerinde ve anlamlı. Bu eleştiriyi okumuşlardır umarım. İlkay Coşkun
YanıtlaSil