BİR İKTİDAR NASIL GİTTİ


ahmet davutoğlu ile ilgili görsel sonucu
Bu seçim sonuçları, bana her nedense Osmanlı Devleti’nin duraklama ve gerileme dönemini hatırlattı. Ak Parti, çöküşü engelleyebilecek mi? Asıl sorulması gereken soru bu. Kimse hâlâ süper güç benim diyerek kendini kandırmasın. Amerika bile ekonomik krize karşı birtakım önlemler aldı. Önümüzdeki süreçte, Ak Parti’nin atacağı adımlar, varlık ve yokluğu adına önemli.
     Dev, cumhurbaşkanı olunca, meydan cücelere kaldı. Cücelerin ise devden kalan boşluğu doldurması mümkün değildi. Tayyip Erdoğan, bütün başarılarını risklere girmesine ve gözüpekliğine borçluydu. İyi bir eğitimi ve entelektüel birikimi yoktu. Ancak doğuştan gelen bazı lider özellikleri ve siyasetin çekirdeğinden gelmesi, yoksul bir aile içerisinde ve semtte yetişmesi, onu halk adamı yapmaya yetmişti. Dini duyarlılığı, halkın acılarıyla empati kurabilmesi ve samimiyeti, onu diğer parti liderlerinden ayırıyordu. Amerikan veya Fransız okullarından değil de İmam Hatip’ten çıkması, gerektiğinde Kur’an okuması ve dini referanslarla konuşması, halkın din alimlerine gösterdiği türden bir saygı ve muhabbete muhatap olmasını sağladı.
Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olduğunda, partisinin başına, bence kukla görünümündeki birini değil, kendi iç terazisi olan, ipleri cumhurbaşkanına değil Allah’a bağlı, karizmatik birini getirmeliydi. Ahmet Davutoğlu, entelektüel ortamlardaki kürsü konuşmalarında, son derece yetkin; çünkü başkası değil tamamen kendisidir orada. Ancak halka seslendiği meydan kürsülerinde, bir başkası olarak (Tayyip Erdoğan), içten değil dıştan direktiflerle konuşuyordu. Bu, Tayyip Erdoğan’ın baskısından çok Davutoğlu’nun kendini psikolojik olarak baskıda hissetmesiyle ilgilidir; çünkü usta, onu yakından takip etmekte; çırak heyecana kapılmaktadır.
     Davutoğlu’nun konuşmalarından, tutukluk anlarındaki reflekslerinden, bir ilkokul talebesi kadar heyecanlı olduğunu gördük. Öyle Tayyip Erdoğan gibi İslami siyasetin mutfağından gelen biri de değil. Ne Büyük Doğu’da ne Diriliş’te ne Mavera’da ne Edebiyat’ta ne Milli Görüş hareketinde yer almış ne de bu çevrelere yakın durmuş. Yani İslami de olsa Tayyip Erdoğan’ın uzağında, başka bir çevrenin adamı. Doğal olarak Tayyip Erdoğan’ın dilini, üslubunu yakalayamamış ve yüzde ellilik kitlesinin yüzde onunu ikna edememiştir; konuşmasında, nerede sesini yükseltip nerede düşüreceğini bile ayarlayamamıştır. Adeta sağır birinin, düğünde oynarken çalan müziğe ayak uyduramaması gibiydi meydanlardaki konuşması.
     Suçu sadece Davutoğlu’na bindirmek, haksızlık olur elbette. Ak Parti’nin üç dönem uygulaması, bence aleyhine oldu. Dinamizmini yitirmemiş, heyecanı devam eden, olgun, oturaklı, çekirdek kadrodaki kimileri, gerekirse otuz yıl siyaset yapmalıydı. İsmet İnönüler, Demireller, Ecevitler ve daha birçok isim ömürlerinin sonuna dek siyasetin içinde kalmışlardır. Ya da rehavete kapılan Ak Parti teşkilatından değil de İslami camiadan yaptıkları ciddi işlerle isim yapmış, saygınlık kazanmış gençler partiye davet edilmeliydi.
Ak Parti, profesyonelleşti; halk, amatörlüğü her zaman daha çok sevdi. Toplumda bir ağırlığı olan kişiler, kimsenin ayağına gitmez. Siyasetçi, onları keşfetmek zorundadır. Ben, Ak Parti’nin toplumun partisi olduğuna inanmıyorum; Müslüman halkın partisi olduğuna inanıyorum. İslami duyarlılığını kaybetmemiş kesimlerde yüksek oy alıp sekülerleşmiş kesimlerde alamaması, bunun en iyi göstergesidir.
     Gençler diyorum, çünkü meydanları inleten gençlerdir; rejimleri deviren gençlerdir. Keşifler, buluşlar yapan gençlerdir. İhtiyarların çocuk yapmaya bile iktidarı kalmamıştır. Tayyip Erdoğan da gençlik yıllarının meyvelerini hâlâ toplamaktadır. HDP’nin barajı aşıp aşmayacağı düşünülürken yüzde on üç gibi bir başarı elde etmesinin birinci sebebinin, Selahattin Demirtaş ve ekibinin gençliği olduğunu görmemek, körlük olur.
     Ak Parti, milletvekili aday listelerinde de tökezlemiştir. Kulislerde bu durum şiddetli bir şekilde eleştirilmiştir. Eleştirenlerden biri de bendim. Yazdım da. Şaşırdım da. Milletvekili adaylarının halkla buluşmalarında, esnaf ziyaretlerinde, sevgi yürüyüşlerinde görev alan genç arkadaşlardan da bu adayların halkla iletişimlerinin çok sıkıntılı olduğunu, kendilerini ifade edemediklerini öğrendim. Siyaset tüccara değil idealist adamlara bırakılmalı.
     Ak Parti, hep ezilenlerin partisi olduğunu söyledi, buna hepimiz inandık. Ancak üçüncü dönemin sonu yaklaştığında, Yiğit Bulut gibi yanlış adamlarla iş tuttuğu için de partinin prestij kaybettiğini düşünüyorum. Mesela bundan yaklaşık on on beş gün önce, bir televizyon konuşmasında Yiğit Bulut’un “İki silahım, yüzlerce mermim var, beni çiğnemeden bu ülkenin seçilmiş cumhurbaşkanının kılına dokunamazsınız” diyerek halkı adeta tehdit etmişti, ezileni ezene dönüştürmüştü adete. Bu lafları, ancak faşist bir düzenin adamları edebilir. Ak Parti, bu değildir. Dalkavukluğun ölçüsü olmadığı için, aşırı övülen kişiye zarar verdiği de bilinmeli. Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti ordusunun başkomutanıdır, milyonlarca seveni bulunmaktadır. Sorarlar adama, “sana mı kaldı cumhurbaşkanını korumak, Yiğit Bulut?” Kesinlikle samimi de görünmüyor. Tayyip Erdoğan’ın ve Ak Parti’nin diğer kurmaylarının bu tip adamlardan kurtulmaları gerektiği, önemle vurgulanır.
     Son olarak şunu da belirtmeliyim, seçim çalışmalarında, Ak Parti, bir yaşlı adam gibi sürekli neleri yaptığını anlattı, hâlbuki yaptıkları değil bir genç gibi yapacaklarını anlatmalıydı. Halk,  “demek ki sen yapman gerekenleri yaptın, şimdi yenilere bakalım,” kafasını yaşıyor.
     Umarız, gelecek günlerimiz aydınlık olur.

     Zafer Acar

Yorum Gönder

0 Yorumlar