KANLI NEVRUZ


İlkbahar geldi çiçekli kollarıyla sımsıcak
sarılacak ağaçlar insana
ilk bahar geldi
iyi en azından bir süre ölmeyecek kimse soğuktan

ilkbahar geldi ama sevinemedik doyasıya
tomurcuklar bile bomba gibi patladı coğrafyamda
bisikletime binip gezdim sokak aralarını kırları da
Azraili dahi şaşırttı şeytanca kurulan her pusu
ölümler karşısında güllerin tüyleri diken diken oldu
doğada çiçek yerine ceset kokusu
Kerbela topraklarından esen rüzgâr kan gibi ılık  
savaş uçakları gökten bomba değil de
çocuklara sanki bayram şekeri atıyor
biz mezar kadar dar sığınaktayız yere batsın insanlık
başımızın üzerinde yükselen şu dağ ah rengarenk   
sanki Amerikan ordusu tarafından yollanmış çelenk
içinde binlerce engerek
yaşlanıp da hastalanmasa insanlar
sanki hiç demeyecek “bende kalp var” 

toplanıp şenlik yapacaktık bugün güya
mangal yakacaktık denize derin derin bakacaktık
bomba yüklü araçlar dolaşıyormuş İstanbulda
dikkat etmeliymişiz mangaldaki et yerine pişebilirmişiz
gerçi ucuz atlattım dün
intihar saldırısı düzenlendi her gün geçtiğim Balo Sokakta  
konfeti gibi patlatacaklardı hiç suçum yokken beni de
hayatımı kurtardı dışarı çıkmayıp da çalıştığım bu şiir
artık can dostum kahramanımdır benim bu şiir
nesneleşen insana karşı olduğum halde bir eşya gibi tıkılıp kaldım eve
sıkıntıdan patlamamak için –maazallah apartmanda onca adam var-
sen bir kitaplıksın dışarı çıkamazsın sen bir kitaplıksın şeklinde
telkinde bulundum daha fazla üzülmemek için kendime
sanki ne olurdu dışarı çıksam şu cehennemden cennete giderdim belki 
bundan büyük hediye mi olur günahkâr şuaraya 
günlerce terörist gibi beni de aradılar her mağazada metroda Marmarayda
mühim bir işmiş havalı şeymiş şu terörist olmak aslında
çantamdaki kitapların bomba olduğunu anlamadı hiçbir polis
sıkı güvenlik önlemi diye bir şey yok bence
ölüm gelmeyiversin çekilir perde
katarakt olmuşçasına her göze iner birdenbire sis

şapkamı bir yerlerde düşürmüşüm
çok şükür aklım başımda 
korkudan değil bu titreme, asla
dedim ya ilham esi(n)yormuşçasına ılıktı hava 
savaş düşüncesinin soğukluğu yüzünden üşümüş ürpermişim
füzelerle insanlığın kuyusunu kazıyorlar
şu sıralar dimdik ayakta ayık kalmalıyım ey kalbim
senin Cebrail kanatların var
delilik denen sarhoşluğu
sulh zamanına dek benden uzaklara götür
her an kurşunlara gelebilirim bana duygulardan zırh ör
onlar çivi gibiyken
sallana sallana gezemem ben

karlı dağlar aşıp da ötelerden geldi ilkbahar 
neyleyim sen ak tenli kış gibi gittin
otobüs durağında bindin cenaze arabasına
yardım edemedi sana koca Kızılay da
öyle bir dolmuşum ki ağlasam
hiçbir şey kalmayacak sanki benden geriye
intikam almadan
ağlayıp da sel suyu gibi yok olamam

hüznümün yerine koymak umuduyla
İngilterede bulduğum Mrs Peace adlı sevgili
beğenmedi her gün şehitlerimizin temizlediği memleketimi
kesilen bacaklar gibi terk etti kan revan içinde beni
süründürdü gün Batımından gündoğumuna
gittikçe artan tanklar siperler hücumlar vuruldumlar türlü hafakan
Arap dünyası gibi karıştı kafam
bari bir süre daha telli turna-aklım uçup gitmese başımdan

beş yaşıma dek askerlik gibi ciddi bir meslek sanıyordum çocukluğumu
mahalle savaşları yapardık çünkü her akşam
cesurdum leşim herkesinkinden çoktu    
okula hiç gitmemiştim cahildim diplomam yoktu
oysa sertifikalı balıkçıydı sabahın ilk saatleri kadar aydınlıktı babam
medeni doğanın vahşi insanını tanımam amacıyla
sivri zekâ beni zıpkın gibi alırdı yanına
ağların bile ağladığını duydum ölen balıkların ardından
her seferinde teknemiz gözyaşıyla doldu
kafamda üç yüz yıllık ağrı gözlerim kan çanak oldu
aklıma takılan çengel miydi soru mu
aslının yerine koydular her türlü yorumu
deniz çalkalandı ben köpürdüm 
dalgaların mezar kadar karanlık köpek ağzını gördüm
Yasin-i Şerif gibi dinledim inleyen rüzgarı
yakınım bildim uzak yıldızları
sevgiliden cayıp bağrıma bastım bütün sızıları
gökyüzü sustu gece yarısına doğru ben konuştum
içimi bulandıran kim varsa kin kustum
ruhumda sekiz milyar güneş patlaması oldu
özüne dön dedim toprağa taşa döndü insanoğlu
ben toprağın altından dallarına acıyan köküm
doğa kitabından Tanrısal alfabeyi söktüm
Süleyman sır gibi gizlemişti
ben Türkçeye çevirdim kuşların kurtların dilini
sözlerim bundan başka nedir ki

hatırla kitapsızdı şeytan
acıyıp da şeytana günahın yedi büyük kitabını yazdı aydın insan
işte geçen gece –sanki burada gündüz var ya benimkisi laf işte-
adının hümanist olduğunu iddia eden biri sokak köpeğine
bir dilim kuru ekmek verdikten sonra
kendi kendine dönüp kibirle dedi şükürler olsun bana
zalim Tanrı aç koydu şu köpeği ben doyurdum ama

onlar sırt çevirirken hüzne biz sırtımızı dayadık
oh ne iyi ne hoş ne rahat kendini ayrılığın kollarına at
sıyrıl etten kemikten nefsinin ülüğünü sık
çilekli şeker gibi gelecek sana da
çiçekler uğruna azıcık çile çekmek
onlarla aynı yöne bakıyoruz bakmasına da
onların gözlerinde at gözlüğü-kin var bizimkinde merhamet
bir uydurmacadır can yakıcı ok ütülmüştür bizim kirpiklerimiz bile yok
ama onların takma kirpikleri Batılı kime batsa tetanoz eder paslı kama
maazallah onlarla göz öze gelsen –aman yapma-
bir anda olursun doğuştan ama

okunacak onca kitap var öldürülecek onca adam
karar veremedim hangisinden başlasam
kibrin gökdeleninden atacağım kendimi aşağıya 
sırt üstü gelirsem yazı (yani kitap)
yüz üstü gelirsem tura
son derece sağlamım sakatlanırım sanma

yine de ilkbaharla birlikte içime ferahlık geldi
öte dünyada Tanrı sıcak karşılayacaktır zalimleri
boş yere yakmıyor ya asırlardır cehennemi

Zafer Acar



Yorum Gönder

0 Yorumlar