ÜZDÜ BİZİ

Ben burada, Akçay’ın Marksist mi, avangard mı, yoksa Müslüman mı olduğunu tartışacak değilim. Ama onda bir arada kalmışlığın pres halini görmemek de mümkün değil. Söyleşisini, onun eleştiride bağlı kaldığı yapı-söküme kendimi yormadan azıcık uğratmak istiyorum. Diyor: “bugün Müslüman kesimde çıkan öykülere bakın, özellikle yenileri söylüyorum, sıradanın sıradanı bir dil, kurmacadan nasibini almamış, basite indirgenmiş bir edebi zevk, ne kadar edebi o da tartışılır, (…)” (Yedi İklim, 67) Biliyoruz ki yeni öykücüler yetişiyor bizim Müslüman camiada, bu yetenekli gençlerin kitapları bir bir çıkıyor, haklarında yazılar yazılıyor. Genç şairler silsilesinden sonra bir öykücüler silsilesi de oluşmaya başladı, biliyoruz, buna Yedi İklim’in de önemli katkıları bulunmakta: İşte en gençlerinden Nuhan Nebi Çam, Yunus Emre Özsaray, İsmail Demirel, Fatma Rana Çerçi… Hece, Dergah vb. dergilerimizde yetişen öykücülerin varlığını da edebiyat çevreleri bilmektedir artık.
Bizim çocuklar, azıcık İngilizce öğrenip yabancı kaynakları karıştırdıklarında bir şey olduklarını sanıyorlar. Kompleksleriyle geri döndüklerinde ise geçmişlerine sahip çıkanları ezmeye çalışıyorlar. Bu tiplerle Tanzimat’tan bu yana karşılaşıyoruz, onların hazır soruları, bizim hazır cevaplarımız var bu yüzden. Diyor: “Edebi olan her zaman geleneğin düşmanıdır, bunu unutmayalım. Gelenek, medeniyet ve yerlilik algıları bugün Müslüman edebiyatçıların en büyük handikaplarıdır, (…)” (67) Son temsilcisi Sezai Karakoç olan İslam Medeniyeti tasavvurunu merkeze alan edebiyat çevrelerine karşı kurulan bu cümlenin Yedi İklim’de ne işi var? Buna düşünce özgürlüğü mü diyeceğiz. Bizim kalemizden bize saldırmalarına izin mi vereceğiz. Bizim karargâhımızda bizim silahlarımızla bizi vurmaları için bizim takımdan birisi müsamahakârlığı mı göstereceğiz? Bunu biz sormasak, niçin sormadığımızı bize yarının gençleri soracak.
Bizim genç öykücülerimiz, Akçay’a göre taklitçiymiş: Abdullah Harmancı, Sevim Burak’ı taklit ediyormuş; Necip Tosun klişe öyküye bir örnekmiş; kötü öykücüler Müslümanlardan, iyi öykücüler Marksistlerdenmiş; Müslüman kesimde şimdilerde Oğuz Atay taklitçiliği varmış; mekan duygusu, eşyayı tanıma bilgisi yokmuş; gerçekçiliğin deneyiminden çok tahayyül varmış; bu, Fatma K. Barbarosoğlu’ndan Yunus Develi’ye, Cemal Şakar’dan Sadık Yalsızuçanlar’a kadar böyleymiş; ama sola gelince, onlar mükemmelmiş; son yıllarda beğenerek okuduğu isimlerin başında Ömer Ayhan, Murat Yalçın gelirmiş; Murat Yalçın Kitap-lık’ın editörü ya, onu sevmeliymiş; doksan kuşağından öykü alanındaki biçimsel yeniliği dikkate aldığında yine Murat Yalçın –hiç duygusal değil burada Akçay-, Murat Gülsoy, Müge İplikçi, Özen Yula, Türker Armaner gibi birçok Marksist ile onlar arasına sıkıştırılmış Melek Paşalı ve Gökhan Özcan gibi Müslüman öykücüler ona çarpıcı gelenlermiş; TYB, kötüyü seçmede çok maharetliymiş, sol cenahta yine birkaç adil ödül varmış; Edebiyat Ortamı’nın öykü yıllığında ciddi analizler yokmuş; soruşturma bile editörün ideolojik angajmanına, duygusal anlayışına göre yapılıyormuş, etik bir ölçütü bulunmamaktaymış. Ve diyor: “Anlatının nesnesi, kendisinden daha önemlidir. Anlatı ne zaman kendisiyle meşgul oldu, işte tam o zaman kurmaca ortaya çıktı.” (74) Müslüman vitrininde parlatılmış bu kelimelerin bizde karşılığı yok. Miadını doldurmuş bu lakırdılar, Marksist kuramlardan araklanma, söz söylediğini sanan kişiyi aşan, sadece Yediiklim’de söylenmiş olmasından dolayı dikkat çekicidir.
Senin gibi Batılı değil, Doğulu bir öfkeyle konuşuyorum Ahmet Sait: Bize yanlış olmayan yeni şeyler söyle, yoksa sus.
Zafer Acar
0 Yorumlar