NATAMA YA DA SAHTE DUYARLIKLAR

Geçen haftalarda Diyarbakır’da
yapılması beklenen bir güzellik yarışması organizasyonu vardı. Ancak bölgedeki
insanların yarışmaya tahmin edebileceğimiz nedenlerle verdikleri tepkiler olayı
daha başlamadan bitirdi. Aynı Diyarbakır’ın yüzbinlerin katıldığı kutlu
doğumlara ev sahipliği yaptığı biliniyor. Bunlar somut örnekler olduğu için
söylüyorum, amacım bölgelerin ya da insanların inancını ölçmek değil. Ama
bunların birilerine hatırlatılması gerekiyor diyerek konuyu tekrar söz konusu
dergiye getiriyorum. Natama Dergisi sözünü ettiğim dosyanın bulunduğu sayıda,
kürtaj ile ilgili tartışmalara tepki veren bir çalışmayı aktarmış ve bu çalışma
için hazırlanan fotoğrafları da okurlarına sunmuş. Burada neden kürtaj ile
ilgili tepki var demiyorum, neden o fotoğraflarda kadın bedenini tepki olsun
için teşhir ediyorsunuz diyorum. İnsanın aklına şu soru geliyor bir de: Soyunmadan
tepki veremiyor musunuz? Derginin ahlaksızlığa alet olmasının dışında alenen
yaptığı ahlaksızlıkları ve toplumsal değerlere vahşice saldırdığını da
görüyoruz. İlk sayıda Cihat Duman ve Süreyya Evren’in şiirlerinde gördüğümüz …’lar derginin ikinci sayısında adeta dergi
politikası haline geliyor. Hemen hemen her şiirde, her sayfada müstehcen
ifadelerle karşılaşıyoruz. Hele ki Gül Abus Semerci imzalı bir şiir var ki bu
sayıda, her mısraı İslami değerlere saldırmakla kuruluyor. Yani kendince bazı
değerleri yıkarak şiir kuruyor. Yayın kurulunda Hece’den tanıdığımız Hayriye
Ünal’ın bulunduğu bir dergide, böyle ürünlerin yayımlanmasını anlamakta
zorlanıyoruz.
Şimdi
başa dönelim: Dergi, Türkçe şiirde Kürdistan sorunsalıyla yola çıkmıştı. Ve
şimdi soralım: Bu sorunsala yaklaşırken Kürtlerin, Türklerin ya da bu
topraklarda yaşayan herhangi etnik unsurun değerlerini göz önünde bulundurdunuz
mu? Görülen o ki hayır. Öyleyse bir soru daha: Kürtlerin mevcut değerlerini
gözetmeden nasıl oluyor da onların sözcülüğünü yapmaya kalkışıyorsunuz. Yaptığınız,
şiiri adeta bir tatmin unsuruna indirgemek, başka hiçbir şey değil ne yazık ki.
Natama Dergisi yanılgılarla yayın
hayatına başladı desek yeridir. Derginin ilk sayısının, “Yazmanlar ülkesinde
yazar olmak” başlıklı ilk yazısı, Barthes’ten yola çıkarak yazmanları ve
yazarları birbirinden ayırmaya çalışıyor. Şöyle alıntılıyor bu ayrılığı Bülent Usta,
Barthes’yi referans göstererek: “Yazma edimiyle uğraşanları, yazarlar ve
yazmanlar olarak ikiye ayırır. Yazmanlar, para kazanmak, ünlü olmak, fikri
propaganda yapmak için yazabilirler. Yazmanlar için söz, öncelikle bir araçtır
ve bu yüzden ortak bir dile ve anlaşmaya ihtiyaç duyarlar…” Bu alıntı Bülent Usta’ya
ne anlattı bilmiyorum ama şunları söylemeliyim kendi adıma: Bazı liberallerin
Osmanlı’yı ve onun kültürel-toplumsal değerlerini nostaljik bir bakışla,
kapitalist ortama meta olarak sunması neyse, sol hareketin son otuz kırk yılda
zayıflaması sonucu solcuların kendilerini Kürt hareketine yamalayarak fırsat
kollamaları da aynı şeydir. İkisi de öz değerleri görmekten uzak eklektik
çabalardır. Yani yazmanlık kendine yazar diyenin ta içinde.
Dergi ikinci sayıda “çıktık” diyor ve ekliyor,
“…şairlerin politika üretip politika
doğurduğu politikaya hamile kaldığı bir dergi olmasını hayal ediyoruz
Natama’nın”. (Vurgular bana ait) Kusura bakmayın ama bu noktada şunu söylemem
lazım: Bu dergiye kürtaj şart.
Abdullah İLHAN
1 Yorumlar
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil