YAZAR YORGUNLUĞU: EDİTÖR KÖRLÜĞÜ


Radikal Kitap’ı sık olmamakla birlikte, bilhassa aralarında Ömer Erdem’in de bulunduğu birkaç yazar için takip ediyorum. Dört başı mamur eleştiri yazıları aramıyorum elbette, bu, kitap eklerinin işi değil. Para kazanmak amacıyla kurulmuş, reklam sektöründen beslenen bir yayın organına nitelikten dem vurarak yüklenmenin gereği yok, ama yine de yazarlar, okuru cezbeden çarpıcı tespitlerde bulunmaktan geri durmuyor.  Beni işte kitap ekinin bu az-öz kısmı ilgilendiriyor ve çekiyor. 
     Büyük şehirlerde yaşamayanlar, kitap arkası yazılara benzeyen kısa metinlerle dolu bu ekler sayesinde yeni yayınlar hakkında bilgi sahibi olabiliyorlar. Kendi adıma ben, nitelikli kitapları raflarında sergileyen, birikimine ve seçkisine güvendiğim birkaç kitabevine sık aralıklarla uğrayıp beş duyu organımla dokunmadan kitap almıyor, internetten ise kolay kolay sipariş vermiyorum. Bu bir tercih meselesi tabii ki.
     Ömer Erdem’i şairliğiyle önemser, gördüğüm yerde okurum. Sürprizler yapmayı seven, sadece şaşırtmaya dayalı bir hafifliğe sırtını dayamayıp şiirin sabırla çalışmak olduğunu bilen bir şairimiz. Ancak çok yazıyor, müstear da kullanıyor Ömer Erdem, sanırım bu durum, onun yazıda düşükler yapmasına neden oluyor. Dinlenmeli ve biraz da dil üzerine düşünmeli. Kimi sorunlar onda kemikleşmiş. Diyorum, onca mecrada şiir ve yazı yayımlayan Ömer Erdem’i hiç mi bir dostu uyarmamıştır. Uyarmazlar, çünkü insana arkasından kıs kıs gülmekten keyif alan kıskanç yazarlarla dolu çevremiz. Hele de, yazmakı bir iş olarak bellemiş ve kurtlar sofrasına buyur edilmişseniz, kendinize çok dikkat etmelisiniz. Bugün (13. 12. 2013) yine okudum Ömer Erdem’i, yazısındaki ifade bozuklukları nedeniyle ele almanın vakti geldiğini düşündüm; kaç zamandır göremediğim, konuşarak uyaramayacağım için, yazmak zorunda hissettim kendimi. Sanırım, onunla farklı yerlerde dolaşıyoruz, rastlaşamıyoruz.
     Radikal Kitap editörü, Ömer Erdem’i sabote edercesine en problemli cümlesini iri ve bold karakterle yazının tepesine almış: “Acaba bir şairin mektubu mu daha yalın ve açıktır yoksa sıradan bir kişininki mi?” cümlesini alıp salladığınızda her yanından döküldüğünü görüyorsunuz. Yazar, dil hususunda kusursuz mu olmak zorundadır? Hayır, ama aşırı kusurdan da kaçınmalıdır. Bir defa “yalın” dedikten sonra “yalın”ın anlam hinterlandına giren “açık” göstergesine gerek kalmaz. “şairin mektubu mu sıradan bir kişininki mi” burada, dile yük bindirmemek adına -fazlalık ek ve kelimeler dili yorar-, dahası dil tadı için -ki eki kullanılmamalıydı, -nin tamlayan eki, aitlik anlamını da üstlenmiş. –ki, aitlik ekinin zorunlu kullanıldığı yerler yok mu, var tabii, meselâ: “Senin saçların onunkinden daha güzel.” cümlesini “senin saçların onundan daha güzel” şeklinde kuramayız. Kimi zaman yazarlar, dil kurallarına saplanıp kalırken dildeki o elastiki yapıyı unutuyorlar, konuşma dilinin imkânlarından yararlanamıyorlar. Ömer Erdem, şiirde olduğu gibi genel anlamda dilde de biçimciliğin tuzağına düşmüş görünüyor. Cümleyi irdelemeye devam edelim. “sıradan bir kişinin” yerine “sıradan birinin” denilerek dil, fazlalıklarından daha bir arındırılabilirdi. “sıradan bir kişi” ve “şair” karşılaştırması, Ömer Erdem’in de şair olduğu düşünüldüğünde, hoş olmayan bir tepeden bakışa kapı aralıyor; şair, olağanüstü biri midir ki (bakınız, bir kişi midir ki, demiyorum) muhataplarını sıradan görsün.  “Yoksa”nın cümlede gereği yok. Bu onarımdan sonra cümleyi yeniden kuralım: “Acaba bir şairin mektubu mu daha yalındır, şair olmayan birinin mi?” Ömer Erdem’e, bir şair olarak kendi metinlerini yalınlık bakımından düşünmesini önermek durumundayım.
     Yazıda sadece bu cümle sorunlu değil: “Sosyal ve kültür tarihinin meçhulü iki genç insanın mektuplaşmaları var elimizde.” Sanatlarla hemhal olan şair Ömer Erdem, “iki genç insan” diyerek niçin ad-aktarması yapmakta zorlanıyor, “gencin” dese ne hoş olacak. Bir dil kuralıdır, iki tamlayanı olan tamlamalarda iki tamlayan da tamlananla uyumlu olmak zorundadır, “kültür tarihi” tamam da “sosyal tarihi” nedir. Olmuyor. Son bir tane daha: “İstanbul içinde, belli bir eğitimden geçmiş ve sosyal alışkanlıkları ve yaşama zevki gelişmiş bir aile ferdinin ruh dünyasını…” Benzeri hatayı tekrarlıyor Ömer Erdem, “İstanbul içinde” değil de “İstanbul’da” diyebilirdi. Öte yandan birinin “sosyal alışkanlıklar ve yaşama zevki” gelişebilir mi? Artık bırakalım da bu soru üzerine Ömer Erdem düşünsün.
     Yeni sorular da türetebilirim: Suç, sadece Ömer Erdem’in mi? Radikal Kitap editörünün hiç mi suçu yok? Bunun üzerine ise Radikal Kitap editörü düşünsün.
     Ömer Erdem, denemelerinde, yapaylık izlenimi uyandıran devrik cümlelerden kurtulmanın yollarını aramalı. Bu sorundan dolayı ortaya çıkan soğukluğu, dişil bir duyarlılık, daha doğrusu duygusallıkla gidermeye çalışıyor, ama böylece başka bir sorunu metne davet etmiş oluyor. Konu hakkındaki doğaçlama bir iç konuşmanın sonucuysa devrik cümleler, terbiye edilip yazıya girdiğinde sıcak bir hava katar.    
     Ömer Erdem kardeşimiz, çözüm önerilerimizi yabana atmaz diye düşünüyorum. Eleştiriye açıktır diye ikinci defa düşünüyorum.

      Zafer Acar

Yorum Gönder

0 Yorumlar