Aykut Nasip Kelebek, 2008
yılından beri şiir ve edebiyat üzerine yazılar yayımlıyor. Günümüzün etkili ve
nitelikli genç şair-yazarı 2013’te ‘’Bana Hayran Olsana’ isimli şiir kitabından
sonra 2016’da ‘’Kanlı Canlı Şiir’’ eleştiri kitabını yayımladı. Aykut Nasip
Kelebek’le son kitabı ve Türk edebiyatında eleştiri üzerine konuştuk.
Turgay
Demirel: Sezai
Karakoç “Edebiyat Yazıları” serisinde özellikle Tanzimat ile II. Yeni arası döneme yoğunlaşmıştı. Siz de “Kanlı
Canlı Şiir”de 1950’lerden günümüze kadar olan şairler üzerinde çalışmışsınız,
bu benzerlik bilinçli mi yapıldı rastlantı mı?
Aykut
Nasip Kelebek: Sezai
Karakoç’un üç ciltlik “Edebiyat Yazıları”nı 16 yaşımda okumuştum. Üstadın şiire
ve şaire bakışı beni derinden etkilemişti, modern Türk şiirine ilişkin
fikirleri ve şiirimizin merkezine yerleştirdiği şairler de benim çocukluğumdan
beri severek okuduğum şairlerdi zaten. Benim dünyamdan biriydi Sezai Karakoç,
daha doğrusu ben onun dünyasındandım, milli ve manevi değerleri önceliyordu,
dünyevileşmeye karşı uhrevi değerlerin yanında saf tutuyordu. Karakoç,
bilindiği gibi bu kitabında Mehmet Akif, Yahya Kemal ve Necip Fazıl’a ayrı bir
önem verir, kendi kuşağına ilişkin de çarpıcı yaklaşımları vardır, II. Yeni
sonrası şiirimize ise ufak dokunuşlar dışında pek girmez. “Kanlı Canlı Şiir”
ise Sezai Karakoç’tan başlayarak 1950 sonrasına eğiliyor. Doğrusu başlangıçta
“Edebiyat Yazıları”ndan yola çıkarak herhangi bir plan program oluşturmadım.
Zaten modern Türk şiiriyle uğraşan her eleştirmenin ele aldığı şiir ve şairler
üç aşağı beş yukarı bir benzerlik gösterecektir.
Turgay
Demirel: Genç
yaşta eleştiri yazmak, hem yanılgıya düşme hem de tepki toplama açısından
riskli; sizi buna iten nedir?
Aykut
Nasip Kelebek: Gençlikte
yapılan her işte yanılgı payı büyüktür; bu, iş seçiminde böyledir, eş seçiminde
de böyledir, arkadaş seçimlerinde
de böyledir. O dönemde riske girmeyiz adeta riskler arasında bir yol tutturup
yaşamaya çalışırız. Ancak riskten uzak durmak gibi kaygılar bizi
tembelleştirmemelidir, yanlışı yapa yapa doğruyu buluruz en nihayetinde; yeter
ki din-dışı, ahlak-dışı hatalar işlemeyelim, yoksa her şeyin bir çaresi vardır.
Ben de işte eleştiri yazdım, bunlar birikti birikti ve kitaba dönüştü; yazıların
kitaplaşması sürecinde genel bir editoryal çalışma gerçekleştirsem de pek az
yazı ve düşüncemi kitabın dışında bıraktım. Hayat içerisinde, herkes gibi bazı
hatalar yapsam da edebiyatta çok şükür daha sağlam adımlar attığımı
hissediyorum. Eleştiri yazdım çünkü herkes gibi benim de kendimden önceki
şairlere, çağdaşlarıma, şiirin güncel tartışma konularına ilişkin bazı
fikirlerim vardı; bunları neden kahve masalarında, eş-dost muhabbetlerinde
unutulmaya terk edecektim ki, elim kolum tutuyordu ve işte “Kanlı Canlı Şiir”
ortaya çıktı.
Eleştiri
yazmanın birtakım bedelleri olduğuna ben de katılıyorum ama sadece genç
eleştirmenler değil yaşlı eleştirmenler de her an karşı saldırıya açık
durumdadır. Ama haddini bilmek kavramına inanırım, 1950 sonrası Türk şiiri üzerine
evet, yaptığım yoğun okumaların da etkisiyle özgüvenle konuşabiliyorum, ama
tutup da 20. yüzyıl İtalyan şiiriyle Türk şiirini karşılaştırmaya kalkarsam
komik duruma düşerim, okuduğum üç beş çeviriyi bir kenara bırakırsak okumadım
çünkü o şiiri. Neden böyle uç bir örnek verdim? Çünkü var böyleleri, az
bilgiyle çok fikir üretmeye kalkanlar, ne yazık ki var. Ben bu kitaptaki
yazıları yazarken şöyle bir süreci izledim: Cahit Zarifoğlu’nu mu yazıyorum,
yahu bu adamın şiir kitaplarının dışında deneme kitapları var, söyleşileri var,
bunları bir okumak lazım. Bununla da sınırlı değil ki iş, bu adam hakkında
yığınla yazı yazılmış, araştırma yapılmış, bunları elden geçirmek gerek… Ben bu
şekilde çalıştım. II. Yeni’yi bilmiyorsan, Zarifoğlu’nun da içinde yer aldığı
60 Kuşağını okumadıysan, Zarifoğlu’nun ardıllarından habersizsen; ortaya
adamakıllı bir eser koyman mümkün olmuyor. Bu hassasiyetlerim yazılarımdan da
çıkar sanıyorum.
Başta
Üstadım Zafer Acar olmak üzere eleştiri yazılarım birlikte çalıştığım editörler
tarafından da desteklendi, kimse bu yaşta ne uğraşıyorsun bu işle demedi bana.
Bu da doğal olarak eleştirime güvenimi taze tuttu. Eleştirdiğim bazı isimlerden
tepkilerle karşılaştığım oldu, ama bu zaten olacaktı.
Turgay
Demirel: Birçok
isim hakkında yazılar okuduk bu kitapta; ama kötü, kırıcı bir ifade göremedim.
Hakarete varan eleştiriler okuduğumuz şu günlerde, yazılarınızda nasıl bu kadar
sakinsiniz?
Aykut
Nasip Kelebek: Zamanımızın
en büyük problemlerinden biri bu: Nezaketsizlik. Ben eskiden sanatın, düşüncenin
insanı incelttiğine, terbiye ettiğine ve açıkçası daha da insan kıldığına
inanırdım; son yıllarda bunun en büyük yanılgılarımdan biri olduğunu anladım.
Çok kitap okumak, çok iyi kitaplar yazmak insanı daha da insan kılmıyor.
Gerçekten anlam veremiyorum; sürekli küfür ederek konuştuktan, efendi efendi
oturup kalkmasını öğrenemedikten sonra bu kadar kitap okuyup yazmanın ne anlamı
var? Bakıyorsun, şiirinde dürüstlükten, vefadan dem vuruyor, edep ahlak
edebiyatları parçalıyor, herkes suçlu bir kendisi mağdur, aman Allah’ım neler
neler. Ama adama bakıyorsun, bu kavramlardan haberi bile yok: Bir başkasını
satın almak uğruna senin dostluğunu satıyor, hal hatır soruyorsun “Sana ne” der
gibi yalandan karşılık veriyor, seni yağlayarak ballayarak davet ettiği ortamda
diğer insanların arasında aşağılamaya çalışıyor… Bunun sonu yok. E bu adamın
eleştirisinden ne beklersin ki? Şiirde, romanda filan saklıyor gerçek yüzünü
ama iş eleştiriye gelince bütün foyası ortaya çıkıyor. Diyelim şiirimizde
kendinden daha etkili olmuş bir şairi değerlendirecek, temel derdi asla bu
şiirin nasıl etkili olduğunu ortaya koymak olmaz böylelerinin, durumu anlamaya
çalışmazlar; kıskançlıkla, yüzeysel/verili/süslü ifadelerle o şairi güya
itibarsızlaştırmaya çalışırlar. Böylelerinin alıcıları olur mu? Olur. Ne yazık
ki insanlar, bu, sanat-düşünce alanında olsa bile, sloganların peşinden
sürüklenmeye pek bir meyyaldir. Değerlendirmen için ayrıca teşekkür ederim,
belki ilk gençlik yıllarında bilmeden istemeden birilerinin kalbini kırmış,
biraz aşırı birtakım ifadeler kullanmış olabilirim, ama bunlara “Kanlı Canlı
Şiir” içerisinde yer vermedim. Bilenler bilir, yazdıklarımda metin-merkezli
kalmaya çalışıyorum, insanların şahsiyetleri şiir eleştirisinin konusu
değildir. Bununla eleştiriyi şahsiyetin önüne yerleştirdiğim de sanılmasın,
şahsiyet benim için her şeyin başında gelir. Delikanlılık yıllarımda insanları
zekalarına göre değerlendirirdim ama bugün önce kişiliğe, sonra yine kişiliğe
ve en son zekaya bakıyorum. Çevremizi ve kendimizi temiz tutmanın bir başka
yolu yok.
Sakinlik
dedin ya, şiirde de hayatta da sakinliğini koruyamayan birinin
değerlendirmelerine asla güvenmem. Bağırma çağırma değildir bize düşen, edep
üzere ahlak üzere konuşmak ve dinlemektir.
Turgay
Demirel: 25
yaşına kadar iyi bir üretim içindesiniz. Önce Bana Hayran Olsana, şimdi Kanlı
Canlı Şiir; bu üretkenliğin sırrı nedir?
Aykut
Nasip Kelebek: Üretken
miyim? Bence çok da üretken değilim, evet yayımlanmış iki kitabım var, evet
bunların dışında yayına hazır iki kitap dosyam var ama bundan daha fazlasını da
pekala başarabilirdim. Bunun bir sırrı yok, diğer üretken insanların yolunu
izlemeye çalışıyorum sadece.
Turgay
Demirel: Mesela?
Aykut
Nasip Kelebek: Mesela
lüzumsuz sosyal ilişkilerden uzak durmaya çalışıyorum, yakın dostlarımla bile
kararınca görüşmeye gayret ediyorum, çok muhabbetin bazen çok tembellik
getirebileceğini düşünüyorum. Görüşmeler elbette değerlidir, insan her zaman
bir başka insanın sesine ihtiyaç duyar, hatta bazen bir başkasının sessizliği
bile -Sezai Karakoç’un sırf sessizliği için yanına gittim çok olmuştur- yeter;
ben de dostluk ve arkadaşlıkların değerini bilmeye çalışırım. Bununla birlikte
kendi kendine nitelikli işler gerçekleştiremeyenler, her daim bir başkasının
varlığını ister, birçoğu kendini yalnızca geniş topluluklar içerisinde güvende
hisseder; bu tipler belki gündelik işlerinde başarı sağlayabilirler ama oturup Anna Karanina'yı okumanın, günlerce odaya kapanıp defterler dolusu şiir/deneme
yazmanın zevkini hayatları boyunca tadamazlar. Benim, sır diyeceksek en büyük
sırrım bu. Elbette üretim plan/programları da önemli, ben daima belli bir
düzenleme gözetirim, işimi pek şansa bırakmam, mesela Kısa Peygamberler Tarihi
diye bir şiir serisi mi yazıyorum, bu alanın belli başlı çalışmalarını
incelerim. Kerbela mı çalışıyorum, İslam literatüründeki bulabildiğim bütün
kaynakları tararım, bu işin benim bildiğim başka bir yolu yok. Ev içerisindeki
planlama da çok önemli, yani sosyallikten uzak durup eve kapanıyorsun ama evde
bütün gününü ıvır zıvırla tüketiyorsan evde geçirdiğin zamanın da bir anlamı
yok demektir. Çok yazmanın en önemli sırlarından biri de yazmayı gerçekten çok
sevmektir, insan ancak sevdiği bir işi sürekli hale getirebilir. Danstan hoşlanmayan
birine bütün gün dans ettiremezsin, resmi sevmeyen birine zorla sürekli resim
yaptıramazsın. Ben yazmayı seviyorum, bu yolda başka birçok zorunluluklarımdan
da vazgeçtim, elimde neredeyse bir tek kelimeler kaldı, onların da hem nitelik
hem nicelik olarak hakkını vermeye çalışıyorum.
Turgay
Demirel: Sizce
eleştirimiz neden gelişmiyor?
Aykut
Nasip Kelebek: Eleştirimiz
gelişmiyor çünkü insanlarımız eleştiriye emek vermektense “Eleştirimiz
gelişmiyor” diye yakınmayı tercih ediyorlar. Hepimiz oturup işin bir ucundan
tutarsak emin ol eleştirimiz de gelişir, diğer her şeyimiz de gelişir. Ben
hayata çok büyük ölçüde Türk şiiriyle tutundum, yazdığım eleştirilerle de bir
bakıma şiirimize borcumu ödüyorum. Yirmi ila otuz yaşları arasında her biri
önemli okullardan mezun olmuş, gayet de yetenekli genç şairlerimiz var, bu
alana emek verirsek bizden sonrakilere ciddi bir eleştiri birikimi
bırakabiliriz. Buna talip olalım derim.
Turgay
Demirel: Eleştirilerinizde
diğer sanatlardan pek faydalanmadığınızı görüyorum, resim müzik vs. Yazılarınızın
diğer sanatlarla etkileşim halinde olmaması sizce de büyük bir eksiklik değil
mi?
Aykut
Nasip Kelebek: Edebiyat
eleştirisi diğer disiplinlerden faydalanabilir, mesela “Kanlı Canlı Şiir”
sonrasında yayımladığım bir yazımda edebiyat-coğrafya ilişkisi üzerinden Sezai
Karakoç ile Hilmi Yavuz’u karşılaştırmaya çalışmıştım. Disiplinlerarası
ilişkiler kurmak bir artı olabilir ama kurmamak da bir eksi sayılmaz
kanaatindeyim.
Turgay
Demirel: Kitapta
Sezai Karakoç ismi birçok yerde karşımıza çıkıyor. Şiire hatta edebiyata
Karakoç’tan baktığımızı söyleyebilir miyiz?
Aykut
Nasip Kelebek: Modern
Türk şiirini okuyan, inceleyen herkesin yolu Sezai Karakoç’tan geçecektir, hele
de onun kendinden sonraki kuşaklar üzerinde etkisi düşünüldüğünde. Sezai Karakoç şiirde ve düşüncede rehberlerimden
biridir. Şahsen son dönemde Sezai Karakoç’un metinleriyle ilişkimizi -bazı
istisnai kalemler dışında- kopardığımızı, üstadı birtakım aforizmalara,
ezberlenmiş yaklaşımlara hapsetmeye çalıştığımızı görüyorum. Sezai Karakoç ismi
bugün korunaklı bir alan, onun ismini anarak, sözlerine ondan alıntılar yaparak
kendileri için bir tür dokunulmazlık yaratmaya çalışanlarla dolu ortam; sanat
ve düşüncenin bundan bir kazancı olmaz. Sezai Karakoç, büyük bir şiir yazdı,
çok ciddi bir düşünce ortaya koydu, belki hepsinden önemlisi modern zamanlar
içerisinde ahlaklı ve namuslu yaşanabileceğini kanıtladı. Bize, onun şiirini ve
düşüncesini layıkıyla irdeleyen metinler yazmak, bu kültür ve sanat hazinesini
daha geniş toplulukların kavraması yolunda çalışmak düşüyor.
Turgay
Demirel: Son
olarak: Bu metinleri kaleme alırken ve kitap çıktıktan sonra hakkında
yazdığınız kişilerden olumlu ya da olumsuz nasıl tepkiler aldınız?
Aykut
Nasip Kelebek: Bu
süreçte şunu açıkça gördüm, kendime bir pay çıkarmak adına konuşmuyorum, ama
sen emek verir ve ortaya nitelikli eserler korsan, insanlar buna büsbütün
sessiz kalmıyorlar; gözlerini çeviren, kulak kabartan, yahu burada neler oluyor
diyen bir topluluk kesinlikle oluşuyor. İşte tam on yıldır edebiyat
camiasındayım, çok şükür hiçbir zaman neden yaptıklarım karşılık bulmuyor,
neden bana sessiz kalınıyor diye aklımın ucundan bile geçirmedim çünkü
metinlerimi okuyup değerlendiren, telefon açıp görüşlerini bildiren,
dergilerde/internet sitelerinde hakkımda yazılan yazan, benimle daha kitaplarım
bile yayımlanmadan söyleşiler yapan insanlar vardı. Neden böyleydi bu? Nitelik
hiçbir zaman yeterli değildir, nitelikli işler yaptığı halde esamesi okunmayan
nice şair-yazar tanıyorum, insanlar biz ne dersek diyelim, sizin ahlakınızı,
kişiliğinizi de hesaba katıyorlar. On yıldır edebiyat dünyasının önemli
isimleriyle hep kaliteli bir diyalogum oldu, eleştirilerim varsa bile bunu
belli bir nezaket içerisinde gerçekleştirdim, büyüklerime asla saygıda kusur
etmedim, benden yardım isteyen küçüklerime de her zaman yardımcı olmaya gayret
ettim. Bunu, insanlar beni sevsin, bana değer versin gibi son derece ucuz
kaygılarla da yapmadım; neysem oydum. 25 yaşındayım, Allah bir ya da birkaç 25
yıl daha yaşamak nasip ederse, gayretimi sadece şiirimizin, eleştirimizin,
edebiyatımızın vs. güçlenmesi değil, elimden geldiği kadar ahlaklı, merhametli
ve nezaketli bir topluluğun inşası yolunda da göstereceğim. Ahlaksız bir
insanın şiirlerinin kıyamete dek okunması hiçbir anlam ifade etmez, çünkü
kıyametin sonrasında kurulacak divanda Allah öncelikli olarak şiirlerimize
değil ahlakımıza bakacaktır. “O ne güzel vekildir.”
0 Yorumlar