Son
yıllarda TMSF (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu), birçok basın yayın organına el
koydu, istediği kişiyi, yönetici olarak atadı. Özellikle iktidar karşıtı yayın
yapanlar, bu organlardan uzaklaştırıldı; ama TMSF’ye geçmeden önce
çalışanlarıyla sağlam anlaşmalar yapan büyük gazete ve televizyonlara pek
dokunulamadı. Gidişattan memnun olan iktidar yanlısı yeni kapitalistler, sözde
Müslümanlar ise doğal olarak idealist davranamadılar. Maddenin olduğu yerde ne
dine ne fikre yer var. 1980-90’lı yılların, kökleri 60 ve 70’lere uzanan yokluk
görmüş İslamcı gençleri; bugünün patronları oluverdi. Zenginlik, bilinç
fakirliği doğuruyor en nihayetinde.
Dönelim,
biraz daha gerilere dönelim: Kökleri 40’lara ve 50’lere uzanan, 60-70’lerin
işkence görmüş Marksistleri ise 80-90’lı yıllarda patron oluvermişlerdi.
İstemesek de, kabullenmesek de, bu ülkede tarih hep tekerrür ediyor. Önümüzdeki
yıllarda, esamesini duymaz olduğumuz İslamcılık, daha doğru bir tabirle
Müslümanlar, ülkemizdeki Marksistlerin durumuna benzer bir düşüş yaşayacak,
diye düşünüyorum. Böyle bir durumdan korkmamak gerek. Yerlerde sürünen Müslüman
bilince, düşerek kavuşacağız gibi geliyor bana. İşte son günlerdeki Gezi Parkı
olaylarını da Marksist düşüşün, ayağa kalkma, toparlanma girişimi olarak okumak
lazım. Lakin ilahi dinler ile fikir arasında şöyle bir fark var: Ölen bir
fikir, yeniden dirilemez. Din ise hep diri kalır, ölen sadece insandır. Ölü bir
Marksizm’in Taksim’de hortlak bir şekilde dolaştığını gördük. Ondan bir iş
çıkmaz. Tehlikeli olan, kendini Marksist zanneden bohem, fikirsiz ancak
boyunduruk takılmaya son derece müsait gençlerdir. Batılıların ülkemiz
üzerindeki oyunlarını Lunapark zanneden bu gençler, iktidar için Alevi-Sünni,
Kürt-Türk, Galatasaray-Fenerbahçe çatışmasından daha tehlikeli olduklarını
gösterdiler. İktidarları yıkan, hep genç enerji olmuştur. Darbeleri yapan,
paşalardan çok yüzbaşılar, albaylar ve emirlerindeki yirmilik gençler olmuştur.
Buraya DİKKAT.
Dönelim, yazının başına dönelim.
Bana soracak olursanız, ne iktidarın ne de Müslümanların gerçek anlamda
televizyonu, gazetesi var. Kendimizi kandırmakla meşgulüz. İktidar olan
Müslümanlar, tehlike olmaktan çıktılar, zamanla rejimin savunucusu oldular.
Birkaç anayasa maddesindeki değişiklik, kökleri Batıya dayanan rejimi, sanki Doğulu
yapmaya yetti. Şeytan, insanı kandırmakta çok mahirdir, diksiyon dersi
almıştır, nutuk çekmeyi çok iyi bilir; ama melekler, sessizlikleriyle bilinir.
Bildiğim kadarıyla, en son Akşam
Gazetesi TMSF yönetimine geçti, iktidar muhalifi yazarları görevden alındığı
için bugünlerde köşe yazısı olmaksızın çıkıyor. Topluma ulaşmaktan aciz
dergilerde yazmak zorunda kalan onca Müslüman şair ve yazarımız, niçin büyük
gazetelerde yazmak, televizyonlarda görünmek istemesinler? Entelektüel
bakımdan, Müslümanların enerji kaybı var, çünkü basında gedikler, kaçaklar var.
Çünkü bugüne dek, Gezi Parkı olayları yaşanmamıştı. Batı tarafından tecavüze
uğrayan ülkemiz emin olun ki daha büyük eylemlere gebe; çünkü Gezi Parkı, bu ülkenin
rahmine düşmüş bir ecnebi dölüdür. Eee iktidar kürtaja da karşı, nasıl bir
çözüm bulacak merakla bekliyoruz. Ama görünen o ki, kürtajı ancak ciddi bir
bedel karşılığı Batılılar yapabilir. Aksi takdirde, dokuz ay sonra, tam nisan gibi baharın en
anaç ayında doğacaktır bu çocuk, DİKKAT.
Gelelim, iktidardan ayrı olarak
düşündüğüm AK Parti’ye: Doğrudur, AK Parti, ANAP’a ve DP’ye benziyor. İşte bir
benzerlik, Ahmet Oktay’a kulak verelim: “DP iktidarı, aydınları, sanat/kültür
adamlarını fazla ciddiye almadığı ve sınıfsal bakış açılarına sahip olabileceğini
hesaplamadığı köylü ve işli kitlelerinin birikmiş öfkesine çok güvendiği için
bu alanda asla iktidar olamamıştır… Siyasal erki eline geçirmiş olmasına
rağmen, hiçbir zaman kültürel aygıtı ele geçirememiş, orada iktidar
olamamıştır.” (Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı) Allah, AK Parti’nin veya hiç fark
etmez, hiçbir partinin sonunu, DP’ninkine benzetmesin. Ama görüldüğü gibi, AK
Parti de kültürel alanda iktidar olamadı. Sekülerleri hoşnut etmek adına,
hiçbir zaman medeniyet bilincine sahip birini, kültür bakanı yapmadı. Sonuçta,
seküler entelektüeller semirdi. Sıska kalmaya mahkum olan Müslüman entelektüel
ise AK Parti’ye küstü. Küsen insan, konuşmaz, yazmaz. Öte yandan, iktidarın şu
hataya düştüğünü de gördük: Çoğunlukla, Müslümanların içindeki sülük ruhlu
muhalifler/münafıklar, sus payı olarak önemli mevkilere getirildiler. Ama
onlar, koca hoparlörlere bağlı mikrofonlarla muhalif konuşmalarına devam
ettiler.
Zafer Acar
0 Yorumlar