2010’dan
2014’e kadar Mustafa Aydoğan tarafından hazırlanan Edebiyat Ortamı Şiir
Yıllığı, bu yıl Turan Karataş imzasıyla yayımlandı. Yıllığa emek veren ve
önemli bir boşluğun dolmasına katkıda bulunan Mustafa Aydoğan, edebiyatın
içinden biri olduğu için şiir seçimlerinde isabetli davranıyor, ortamın nabzını
iyi tutuyordu, bunu birçok tercihi için söyleyebiliriz. Turan Karataş’ın seçimleri
ise birtakım sıkıntılar barındırıyor, yazıda bunları tartışacağız. Turan
Karataş, Sezai Karakoç hakkındaki doktora teziyle bilinen bir akademisyen;
yıllardır birçok mecrada karşımıza çıkıyorsa da o çalışmanın yanına ismiyle
anılacak düzeyde yeni şeyler ekleyemedi. Niçin Turan Karataş’a şiir yıllığı
gibi güç bir iş teslim edilmiş? Geçmişten bugüne yıllık hazırlayanlara
bakıyorum, ya şair ya da eleştirmenler. Akademisyenlik, bu işlerde ölçüt
olamaz. Yine de ortada bir emek var, işte soruşturma düzenlenmiş, geçtiğimiz
yılın dergileri, kitapları hakkında metinler toparlanmış, mısralar seçilmiş,
poetik alıntılar yapılmış vs. Peki bütün bunlar, ortadaki hataları örtmeye
yeter mi? Hayır tabii ki.
Geçen yılın kitaplarına ait
değerlendirmeler, sunuşta Turan Karataş tarafından belirtildiği gibi Ömer
Yalçınova’ya bırakılmış; daha önceden, yıllık yayımlanmadan çok önceden Yeni
Şafak’ta okumuştuk bu metni. Olabilir, bir metin yeniden değerlendirilebilir,
ama Karataş bu durumu sunuşta belirtmeliydi. Bunu bilmeyenler Yalçınova’nın söz
konusu metni yıllık için yazdığını zannedecekler. Yalçınova’nın “Geçen Yılın
Şiir Kitaplarına Genel Bir Bakış” yazısı da ne yazık ki problemler içeriyor.
Yazının daha girişinde, İsmail Kılıçarslan’ın, Ahmet Murat, Mehmet Aycı, Hakan
Arslanbenzer, Fatma Şengil Süzer, Ömer Erdem ve İbrahim Tenekeci’yle 90 Kuşağı
içinde anıldığına şahit oluyoruz. Bu bir şey değil, dikkatsizlik diyelim, peki,
Hakan Arslanbenzer’in “Vatan Somuttur” adlı yeni şiir kitabı hakkındaki şu
cümlelere ne buyrulur: “Düşünsel yönü ağır, edebi sanatlar açısından zengin.
Arslanbenzer şiirde sanatsal söyleyişi yeniden arındırmış gibidir.” Sanatsal
söyleyişi arındırmaktan pek bir şey anlayamadım, düşünsel yönünün ağırlık ya da
hafifliğini de bir kenara bırakalım ama Ömer Yalçınova gibi yıllarca
Arslanbenzer’in çıkardığı dergilerde yazmış biri, Arslanbenzer’in edebi
sanatlara, bilhassa edebi sanatlardan doğan imgeye savaş açtığını nasıl unutur
da kitabının edebi sanatlar açısından zengin olduğunu iddia eder? Hangi edebi
sanatlarmış bunlar? İşte, Turan Karataş edebiyat camiasından olsa buradaki
sakatlığın farkına varacak, gerekli müdahaleyi yapacaktı. Mustafa Aydoğan gibi
biri bu hatalara düşmezdi.
Ömer Yalçınova’nın “80 Kuşağı şairleri
de yeniden ilk kitaplarını yayımladılar. Şaban Abak, Adem Turan, Ahmet Güntan,
Osman Konuk, Hüseyin Atlansoy, Mustafa Aydoğan, Yücel Kayıran… Fakat onlar 90
Kuşağı gibi bir bitmemişlik içinde değiller. Yeni şeyler söyleme veya yeni
biçimler oluşturma gibi sancılı geçen bir süreci geride bırakmışlar” yorumları
da hatalı. Bir defa bitmişlik/bitmemişlik sıkıntılı bir ifade, bunun üzerinden
koskoca bir dönemi anlatamayız. Kaldı ki 80 Kuşağı şairlerinin “bitti”ğini,
yeni şeyler söyleme veya yeni biçimler oluşturma çabalarını geride bıraktığını
kim söyledi. Şaban Abak ve Adem Turan’ı bir kenara bırakalım, diğer ismi
geçenlerin, başarılıdır başarısızdır ayrı konu, mücadeleleri devam ediyor.
Yalçınova, kuşak meselesine biraz fazla takılmış ama bu hususta belli bir
açıklığa varamadığı ortada, işte başka bir bölümde, Sadık Koç, Hakan Kalkan,
Dilek Kartal ve Yeprem Türk’ü 2000 Kuşağına; Mikail Söylemez, Murat Sözer,
Murat Küçükçifci, Muhammet Safa ve Barış Özger’i 2010 Kuşağına dâhil ediyor.
Tam bir kafa karışıklığı var burada. Dilek Kartal, yanlış bilmiyorsam şiir
yayımlamaya 2010 sonrasında Fayrap’ta başlamıştı; Murat Sözer’le ise
2007-2008’den bu yana gene Fayrap başta olmak üzere birçok dergide
karşılaşıyoruz. Burada, Kartal’ı 2000, Sözer’i 10’a dâhil eden ölçüt nedir? Bu açıklanmamış.
Ömer Yalçınova başka bir yerde ise “Bir şair aşk şiirleri yazmıyorsa,
toplumsal, sosyal içerikli şiirler yazar gibi dar bir kalıp da 2014’te
kırılmıştır. Şairler artık ya lirik ya epik ya da didaktik, etik şiirler yazmak
mecburiyetinden 2014’te kurtulmuşlardır.” diyor, yani şairler binlerce yıldır
bu suni kalıplara bağımlı kalarak yazıyorlardı, öyle mi? Hayır, şairler böyle
bir mecburiyeti zaten hiç hissetmemişlerdir; bu çeşit kaygılar müteşairlere
aittir ki onlar da konumuzun dışındadır.
Turan Karataş’ın yardımına başvurduğu
bir diğer isim Muhammet Safa’nın dergi değerlendirmeleri ise çok zayıf.
Dergilerin şiir politikalarına, yayımladıkları şiirlerin niteliklerine değil
kapağına, tasarımına filan odaklanmış değerlendirici. Nasıl yıllık hazırlama
Karataş’ın üzerinde iğretiyse bu iş de onun üzerinde iğreti durmuş; yazıları
adeta “Bu görevi bize havale ettiler, biz de kıramadık” diye bangır bangır
bağırıyor. Dergâh hakkında on satırlık metin yazılmış, derginin biçiminden, heyecanından,
öykülerinden, arka kapağından, fotoğraflarından bahsedilmiş ama inanılmaz bir
şey, şiirinden tek satır söz açılmamış. Örnekleri artırmaya gerek yok, diğer
dergi bahisleri de bu minvalde işte, ciddiyetsizlik diz boyu. Ne Hece ne İtibar
ne de diğerleri layıkıyla ele alınmış. Dil ve Edebiyat gibi Zafer Acar’ın şiir
editörlüğünde şiirin nabzını tutanlar arasında yer alan, her yıl sapasağlam
şiir yıllığı armağan eden bir dergi hakkında, “boyutunu küçültmüş, iyi de
olmuş” denilip geçiştirilmiş.
Soruşturma yapılan şairlerin biri hariç
90 Kuşağından seçilmesi ise yanlış bir tercih, farklı kuşaklardan isimler
tercih edilip daha bütünlüklü bir portre ortaya konulmalıydı.
Turan Karataş, seçtiği bazı şiirlere
kısa yorumlar eklemiş, böyle bir çabası olacaksa kanaatimce bunu bütün şiirler
için ve daha dolgun yorumlarla göstermeliydi. Ama Karataş’ın hâlihazırdaki
değerlendirmelerini görenler, iyi ki kısa tutmuş da diyebilirler. Seçici, bazı
şairlerin şiiri/şairliği üzerinde konuşmaktansa başka çalışmaları, mesela
eleştirmenliği hakkında görüşler belirtmiş; asıl şiirlere ilişkin kanaatlerini
ifade etmeliydi. Ne var ki Turan Karataş’ın bazı kısa notları hatalı, ben bunu
güncel edebiyatın içinde olmayışına veriyorum, çünkü Haydar Ergülen için “’Bütün
Şiirler’ serisinin 2. Kitabını ‘Hafız ile Semender’ adıyla çıkardı.” demesini
başka türlü izah edemiyorum. Bu kitap yayımlanalı yıllar oldu. Hasan Akay gibi
bir sabık şair içinse “Yıllardır şiirlerini göremiyorduk.” diye üzüntüsünü
belirtiyor ve ekliyor: “Olgunluk dönemi verimli geçecek anlaşılan.” Neye binaen
bunu söylüyor acaba? Karataş, Bâki Ayhan T.’nin “Ev Telefonu” şiiri için
“kolay unutulmayacak Türkçe şiirlerden birini hediye etti Türkçemize.” gibi iddialı bir ifade kullanıyor. Öte yandan alıntıladığımız son cümlesi, bir Yeni Türk Edebiyatı
profesörüne yakışmayacak dikkatsizlikte. Cümlede “Türkçe” kelimesine hiç gerek
yok, tashih edelim: “kolay unutulmayacak şiirlerden birini hediye etti
Türkçemize.” Karataş’ın 1974 doğumlu Atakan Yavuz hakkındaki “İkinci şiir
kitabını çıkardı geçen yıl. Şiir çalışkanı bu şairin, bir an evvel kendi sesine
kavuşması gerekiyor.” yorumu ise başka bir olay. Şimdi iki şiir kitabı çıkarmış
40 küsur yaşındaki bir şair için “şiir çalışkanı” (ne sevimsiz bir ifade,
“çalışkan” yeterli değil mi) demek hangi bakış açısının ürünüdür? Bir an evvel
kendi sesine kavuşması gerekiyor da problemli bir yaklaşım, 40 küsur yaşına
kadar kendi sesini bulamamış biri için artık bu defter kapanmış demektir,
40’ından sonra olacak işler değil bunlar.
Bütün bu eleştirilerimiz, Edebiyat
Ortamı Şiir Yıllığını daha nitelikli görmeyi arzuladığımızdan, edebiyatımız ve
kültürümüz için yapılan her çalışmaya büyük saygımız var. Beklentimiz, daha
fazla emek ve ciddiyet.
Aykut Nasip Kelebek
0 Yorumlar