“Olağan Şiir” dergisinin editörü Turgay
Demirel’le komşu mahallelerde oturuyoruz: Çeliktepe-Gültepe. Telefon açtı bana,
bu arada liseden de öğrencim, “hocam, görüşebilir miyiz? Hakan Abi
(Arslanbenzer) twitter’da bir şeyler paylaşmış ama anlayamadım,” dedi. Ben de
“her zaman oturduğumuz kahveye gel Turgay,” dedim. Turgay geldi, bir soru
işareti gibi görünüyordu. Şimdi burada bir benzetme yaptık ya, Hakan
Arslanbenzer rahatsız olur, benzetmeden hazzetmez çünkü. O, onun derdi. Konuşma
diliyle kimse baş edemez. Hakan Arslanbenzer’in tweetlerini okudum, anlamaya
çalışmadım, hemen anladım: “Olağan Şiir” dergisini çok beğenmiş. Turgay’ı
kutladım çünkü Hakan Arslanbenzer, edebiyatımızın soyu tükenmekte olan iyi
eleştirmenlerinden biri; fakat kötü bakmasıyla meşhurdur. Öznellik ve nesnelliğin
dengesini tuttursa metinlerine doyum olmayacak. Hakan Arslanbenzer, gençleri yererek
var etmeyi seviyor. Birçok usta şair-eleştirmen, gençlik dergilerine, gençlerin
metinlerine değinmiyor bile. Hakan Arslanbenzer, Tanrı’yı reddederken bile Tanrı’nın
varlığını ikrar eden ateistler gibi adeta. Felsefede bilinir, olmayan şey
reddedilemez. Bu benzetmeye de kızar, zaten rahatsız olsun diye yazıyoruz.
Önümde
“Cins” dergisinin Nisan sayısı, tam da Hakan Arslanbenzer’in “Mecburiyet
İslamcılığı” yazısını okuyorum. Turgay’a, “bak Turgay, yazında her zaman tashih
çıkacaktır ama Hakan Abininki gibi şöyle somut hatalar yapma: ‘İstiklal Harbi
esnasında dahi İstanbul’dan ayrılmamış şair (Yahya Kemal)’ (Cins, s. 8, Nisan
2018). Görüyor musun, Yahya Kemal gibi büyük bir şairi bile iyi okumamış Hakan
Abin, buradaki hatayı fark ettin mi, dur laptopum yanımda, 'Dergâh' dergisiyle
ilgili bir yazım vardı, oradan göstereyim sana. Evet, buldum, gel kendin oku,”
dedim: “Dergâh dergisinin mesul müdürü Mustafa Nihat (Özön) 1921 Temmuz’undaki
Kütahya-Eskişehir yenilgisinin Yahya Kemal üzerindeki etkisinden şöyle bahseder:
‘Yunan ordusunun ileri harekâtı başlayınca son derece vehimli, oldukça da
korkak olan hocamız, bizi, öğrencileri ‘Dergâh’ı bırakıp Bulgaristan’a kaçtı,
çünkü tutuklanacağı korkusuna kapılmıştı. Gerçi oradan da yazılar gönderdi
bize, işte o ‘Balkan’a Seyahat’ filan gibi, ama o seyahat filan değil düpedüz
kaçıştı. Altı ay kadar sürdü bu. Sonra Anadolu’nun ileri harekâtı başlayınca
yine yüreklendi.’ ” (cilt I, giriş). “Turgaycığım” dedim, “Yani İstanbul’dan
Milli Mücadeleye katılmak yerine Balkanlara kaçmış Yahya Kemal, İstanbul’da
durmamış. Bu bilgiye sahip olsaydı Hakan Abin, hiç şüphesiz Yahya Kemal’e daha
sıkı çakardı. Neyse, ona bu konuda biz yardımcı olmuş olalım, ne de olsa Yahya
Kemal’i indirmeye tek kişinin gücü yetmez.
Şimdi,
Hakan Abinin senin metninde bulduğunu iddia ettiği hatalara gelelim. Ne demiş
Hakan Abin: [‘Birçok nitelikli metin’ değil ‘nitelikli birçok metin’. İlk ifade
metnin birçok niteliği olduğu anlamına gelir.] Öncelikle burada sadece bir
yanlış var, o da Hakan Abinin imlasında. ‘Nitelikli birçok metin’ derken
noktayı tırnağın içine koymalıydı. Sen bu hatayı metinlerinde yapma mesela. ‘Birçok’
belgisiz sayı sıfatıdır, niteleme sıfatlarıyla kullanılırken isimden önce sayı
sıfatının kullanılması dil bakımından daha doğrudur, Hakan Abin bir yanıyla
haklı bir yanıyla haksız; çünkü sayı ile niteleme sıfatı kimi zaman yer
değiştirebilir. Dil bize bu hakkı tanıyor. Hakan Abinin mantığıyla hareket
edersek ‘Yedi Güzel Adam’ yerine ‘Güzel Yedi Adam’ demek zorunda kalacağız ve
güzelim dilimizi bozacağız. Başka örnek vermeye gerek yok zaten, mesele anlaşılmıştır.
Başka ne demiş: [Fayrap’a İtibar’a isyan edeceksen ‘önemsemekteler’ gibi garip
ifadelerle yazı yazmamam lazım? Önemsiyorlar diyeceksin. Türkçe bu.] Burasını,
Turgay, ben de anlamadım. Ne demek istiyor Hakan Abin, -makta, -mekte zarf fiil
ekini dilden kovmaya mı çalışıyor? Valla, dilbilimciler bunu duymasın, fena
yaparlar adamı. Başka: [‘Oysaki’ var bir de. Oysa değil halbuki değil; oysaki.
Japon.] Turgaycığım, sanırım Hakan Abin şaşırmış, oysaki bağlacının sadece oysa
şeklinde yazılabileceğini düşünüyor. Google’ı aç bakayım, oysaki, mademki yaz,
ne çıkıyor: ‘Birkaç örnekte ki bağlacı kalıplaşmış olduğu için bitişik yazılır:
belki, çünkü, hâlbuki, mademki, meğerki, oysaki, sanki. Bu örneklerden çünkü
sözünde ek aynı zamanda küçük ünlü uyumuna uymuştur.’ ”
“Sorun var mı
Turgay?”
“Var hocam, ben
hiçbir şekilde ‘İtibar’ı ve ‘Fayrap’ı hedef almadım. Hakan Abi bunu nerden çıkardıysa
anlamadım.”
“Hakan Abin
kuyuya taş atmakla meşhurdur, rahat ol.” dedim.
Gelelim Samet
Kara’nın şiiri hakkında söylediklerine: “Kötü şiirde şunlardan en az birer
ikişer tane bulursunuz: Teşhis (kardan adama baba demek) / Telmih (Hadi Ferhat
baba güçlüsün.. Ferhat ile Şirin’e telmih / Mübalağa (ziyadesiyle buzları
erittim dağlardan…)”
“Hakan Abin,
biliyorsun, Neo-Epik diye bir şiir akımı yaratmaya çalıştı. Bütün bir şiir
dünyasına buradan, dolayısıyla fazla öznel bakmaktan kendini alamıyor. Söz
sanatları binlerce yıldır var, binlerce yıl da olacak.
Benim için de
bir şeyler söylemiş ya: ‘Zafer Acar’ın Mülkiyetsizim şiiri hoş bir nükteden
ibaret. Orhan Veli nüktesi.’ Anlaşılan şiirimi pek beğenmemiş; bu, şiirimin iyi
olduğu anlamına gelir. Bundan sonra da Hakan Abinin beğenmeyeceği şiirler
yazmaya devam edeceğim.
Peki Turgay, sen
‘Mülkiyetsizim’i beğendin mi?”
“Bilemiyorum
hocam.”
“Evet, Turgay; iyi
şiir, okuyucuyu şüphede bırakır.”
Not: Sevgili
okuyucu, sizce bu metinde tashih var mıdır? Bu soruya cevap aramayın. Tashih,
imla kılavuzunda bile bulunabilir.
Zafer Acar
0 Yorumlar