TYB Yıllıklarını
aramızda hatırlayanlar olacaktır belki. Uzun yıllardır içinde geçmiş yılın
kültür sanat verimlerini değerlendirmek için çıkan ama bunu birçok türde
özensizce yapan bir yıllık. Bu yıllıktan sayfalarca siyasi gündemi, ekonomik
gündemi takip edebiliyorsunuz ama şiir, öykü, roman, yayıncılık, tarih,
felsefe, çocuk yayıncılığını takip etmek istediğinizde ortada kalıyorsunuz.
Eskiden bu kadar özensiz hazırlanmazdı bu yıllık. Son 7 yıldır bir Yusuf Turan
Günaydın’ın hazırladığı Dergiler bölümünü merakla okuyorduk. Merakla okuyorduk,
çünkü görüyorduk ki ortada ciddi bir emeği, ciddi bir birikimi vardı Yusuf
Turan Beyin. Ve üstelik çetecilik de yapmıyor idi. Ve üstelik bu ciddi emekler
ciddi bir telif ücretinin ödenmesini gerektirirken Yusuf Turan Bey, böyle bir
beklentiye dahi girmeden kendisine teklif edilen bölümü kemal-i ciddiyetle
hazırlıyordu. Ta ki son yıllığı almak için TYB Genel Merkezine uğradığı o güne
kadar…
TYB YILLIĞIYLA
ARTIK TAHKİR BOYUTUNA VARAN MÜNASEBETİM
2007
TYB Yıllığı’ndan beri “Dergiler” bölümünü hazırlıyorum: toplam 7 yıl
olmuş. TYB’nin faaliyetlerine bilfiil katılmaya başlamam da bir yıl öncesinde
vuku bulmuştu. O zamana kadar uzaktan muhabbet beslediğim bir kuruluş olan
TYB’de programlarına izleyici olarak katılmanın dışında bilfiil görev
almamıştım hiç. Keşke hep öyle kalsaymış ve bu kuruluşa uzaktan muhabbetim
sürseymiş. Tam bu noktada Hilmizâde Rifat Efendi’nin Meşâhir-i Ashâb-ı Güzîn ve Terâcim-i Ahvâl-i Fukahâ adlı eserinde
nakledilen Bakkâlî hazretlerinin bir sözünü hatırlıyorum: “Din kardeşinin hayırlısı sana uzaktan muhabbet duyandır.” Bu
durumda sizin de din kardeşlerinize uzaktan muhabbet duymanız daha hayırlı
olacaktır elbette.
Fakat işte öyle olmadı. Uzaktan muhabbet
vicâhîye çevrildi ve ne olduysa ondan sonra oldu. Gelişmeler Bakkâlî
hazretlerinin yerden göğe kadar haklı olduğunu adeta ispatlıyordu. Sanırım
her şey -ağırlıklı olarak- 2009’da girdiğim ve hâlen çalışmakta olduğum kurumda
yoğun bir iş temposuyla çalışmaya başlamamdan sonra aksamaya başladı. Diğer pürüzler
bir yana Yıllık’taki dergiler bölümünü hazırlamakta zorlanmaya başladım. Zaten
en çok 2008 yılını kapsayan 2009 Yıllığında iyice abarttığım dergiler bölümü
-işimi gereğinden fazla ciddiye alışım- 2010, 2011 ve 2012 Yıllıklarında beni
iyice zora sokmaya başlamıştı.
İlk kez 2007 TYB Yıllığında 2006
dergilerini değerlendirdim. Bu bölüm 48 sayfadır ve burada dergileri “Edebiyat
Dergileri”, “Kitap Dergileri”, “Memleket Dergileri”, “Tasavvuf Dergileri”
başlıkları altında ele almıştım. 16 adet edebiyat dergisi, 5 adet kitap
dergisi, 14 adet memleket dergisi, 6 adet tasavvuf dergisi, tek başına Kutadgubilig dergisi ve diğerleriyle;
toplam = 45 adet dergi… Bu dergilerden büyük bir kısmını makale boyutunda olmak
üzere kaleme almıştım. Yıl içinde kapanan dergiler ve özel sayıların tespiti de
cabası.
2008
Yıllığında değerlendirdiğim 2007 dergileri ise tam 111 sayfaya yayılıyor; iyice
abartmışım! Burada dergileri konularına göre gruplandırmayıp alfabetik sırayla
değerlendirmişim. 37 adet derginin 2007’de çıkan sayılarını değerlendirdikten
sonra bu kez bu dergilerde yer alan ve dikkat çekici bulunan dosyaları,
soruşturma ve açıkoturumları, röportajları, anma & biyografi yazılarını,
yılın tartışma konularını, tercüme sorunlarını, mektup neşir ve yazılarını,
Eski Türk Edebiyatı yazılarını, tasavvuf yazılarını, süreli yayın yazılarını,
bibliyografik malzemeyi yorucu bir “bibliyografik bir tarama” ile aktarmıştım.
2007 yılının Mevlânâ yılı olması dolayısıyla özel bir bölümde 2007 boyunca
dergilerde yayınlanan Mevlânâ konulu yazıları da göstermiştim. Tabii yine
2007’de çıkmaya başlayan dergileri (41 adet yeni dergi) ve yayınlanan özel
sayıları (44 adet) da tespit etmeye çalışmıştım. 2008 Yıllığı’nda işi iyice
abarttığım için dergiler bölümünü çok uzattığıma dair bir uyarı da almıştım
yönetimden. Dolayısıyla sonraki yıllarda o yılın dergileri üzerinde
bibliyografik taramayı abartmamaya çalıştım. Genişçe yazabilseydim, yukarıdaki
konu başlıklarına ilgi duyan okuyucu veya araştırmacılar için güzel bir birikim
-sonraki her yıl için de- görünür kılınmış olurdu.
2009 Yıllığı’nda 124 sayfa boyunca
o yıl ilk sayısı çıkan dergileri (48 adet) ve 2008 özel sayılarını
(47 adet) tespit ederek işe başlamış ve sonra 2008 dergilerini tek tek ele
almış; 110 adet dergiyi değerlendirmiştim. Sonra da bütün bu dergilerdeki
dosyalar, röportajlar, soruşturma ve açıkoturumlar, tasavvuf yazıları,
anma-portre-biyografi yazıları, süreli yayın yazıları, kitap yazıları, mektup
neşir ve yazıları, bibliyografik malzemeyi de harmanlamışım. Tabii yine abartmışım.
Fakat 2010 Yıllığı’na gelindiğinde
çalıştığım Kurum’daki işlerimin yoğunluğu sebebiyle tek tek dergiler üzerinde
duramadım. Bu Yıllık’ta 2009 yılının dergiler açısından bir
panoramasını çizmiş ve yıl içinde yazılan dergi ve dergicilik konulu
yazılardan alıntılara ağırlık vermişim. Durum, artık dergilerin yıl içinde
çıkan bütün sayılarını tek tek önüme koyarak, toplu değerlendirmeyi
yapacak vakti bulamamamdan kaynaklanmıştı. Vaziyeti ilgililere önceden
açıklamıştım ama buna rağmen bölümü benim yazmamı istemişlerdi. Yine
de yılın yeni dergileri (42 adet) ve özel sayıları (21 adet), dosya ve
soruşturma yazılarını tespit etmeyi de ihmal etmemiştim.
Bu yoğunluğum bir sonraki yılda (2010)
da devam etti ve yine 2011 Yıllığına olumsuz bir biçimde yansıdı. Bu yıllıkta
yazdığım bölüm bu sebeple “2010 Dergicilik Notları” başlığını taşıyor.
Yeni çıkmaya başlayan 40 derginin dışında kısa kısa daha önceki yıllardan beri
çıkmaya başlayan 40 dergiden daha söz etmişim. Sadece 6 sayfa olmasına rağmen,
bilgi-yoğun bir bölümdür bu yıllıktaki dergiler bölümü de.
2012 Yıllığında kendimi biraz
toparlamaya başlamış olmalıyım ki, 2011 içinde ilk sayılarını yayınlayan
dergilerin (43 dergi) tespitinden sonra yılın özel sayılarını (14
adet), dosya ve soruşturmaları ele aldıktan sonra tek tek dergileri de
değerlendirmiş; 38 dergiyi 18 sayfada ele almıştım.
2013 Yıllığında toparlanmam sürmüş ve 68
sayfada 2012’nin yeni dergileri (43 adet), özel sayıları (30 adet),
dosyaları, soruşturmalarının yanı sıra 31 adet dergiyi tek tek ele alarak
değerlendirmişim. Bunların dışında 39 dergiden de kısa kısa söz etmişim. Yıl
içinde yayınlanan dergi ve dergicilik konulu yazıları tespit ederek
sürdürdüğüm bölüm yazısını dergi konulu bazı alıntılarla bitirmişim.
2013 Yıllığında, bu Yıllığa katkıda bulunma azmim artmış durumdaydı.
Yıllarca yazdığım bölümü Yıllık’ın
diğer bölümleriyle kıyaslamak istemem ama, herkes biliyor ki, özellikle roman,
dil ve diğer edebî türlere ayrılan bölümler Yıllığın en zayıf bölümleri
oluyor. Özellikle 2013 Yıllığındaki roman bölümünün sadece 2012’de yayınlanan
romanların yazarlarıyla birlikte adlarını ihtiva eden bir liste olduğu
göz önüne alınırsa bu söylediğim daha net anlaşılacaktır. Şiir ve hikâyeye
ayrılan bölümler son yıllarda biraz daha o yılı değerlendirmeye çalışan
bölümler olmuşsa da uzun bir süre bu bölümlerde, şiir ve hikaye ile ilgili ama
yılın şiir ve hikâyelerini değerlendirmeyen yazılara muhatap oldu Yıllık
okuyucusu (varsa tabii böyle bir okuyucu kitlesi)… Son yıllarda ise, şiir
ve hikâye alanında yıl içinde yayınlanan kitaplara değinilmişse, dergilerdeki
şiir ve hikâye akışı; dergilerde şiir ve hikâyeye değinilmişse, yıl içinde
yayınlanan kitapların ihmal edildiğini Yıllıkları eline alan herkes
görebilir. 2012 Yıllığındaki “Dilimiz” başlıklı bölüme de bakabilirsiniz: 2011
içindeki dil çalışmalarını özetlemesi gereken bu bölüm, yıllar sonra Yıllığı
eline alan bir okuyucuda, sanki o yıl içinde Doğan Sözlüğü dışında kayda değer bir çalışma olmamış izlenimi
doğurabilir ancak. Bu örnekler çoğaltılabilir. Oysa, bizim öğrencilik
yıllarımızda bu bölümlerde bir yazar yılın şiir ve hikâye kitaplarını ele almış
ve yazısını bununla sınırlandırmışsa, bir veya birkaç diğer yazara dergilerdeki
şiir ve hikâye akışı mutlaka yazdırılıp ikmal ettirilirdi. Yıllık gerçekten tam
bir kolektif çalışmanın ürünü olurdu. Dolayısıyla eski TYB Yıllıkları daha
özenli görünüyor. Peki son yıllıkların acınası durumu neyle açıklanabilir? TYB
cânibi acaba bu husus üzerinde hiç kafa yoruyor mu? İnsan, müntesipleri
yazarlardan oluşan bir kuruluşun, bu bölümleri adamakıllı yazacak bir yazar
kadrosu oluşturmakta zorlandığını düşünmeden edemiyor. Bu kanaat yalnızca benim
kanaatim de değil ayrıca… Yıllığın çıktığı yılı aşan; daha sonraki yıllarda çok
daha fazla önem kazanabilecek bir toplam olduğunu düşünerek kendimi avutmam da
tamamen iyiniyetimden kaynaklanıyordu. Fakat ülkenin içinde bulunduğu şu
kültürel manzara gözümün önüne geldikçe bu konuda da fazla ümitli olamıyorum.
İsterseniz, TYB Yıllıklarının başta Millî Kütüphane olmak üzere TDK veya TTK
Kütüphaneleri gibi ülkenin belli başlı kütüphanelerinde kaç nüshasının
bulunduğuna bir bakınız üşenmezseniz…
Şu ‘Yıllık okuyucusu’ meselesine
değinelim biraz daha: Bu konuda olumlu düşünemiyorum. Çünkü Yıllığın çok da
takip edilmediğini, ‘çıksa da bir an önce okusak’ diyen bir okuyucu kitlesinin
olmadığını anlamam oldukça gecikti. Belki de bu yüzden Yıllığın basımına
nezaret edecek ana ekip işi geciktirdikçe geciktiriyor, zaten bir yıl öncesini
kapsayan Yıllık, bir sonraki yılın ortalarında ancak çıkabiliyordu.
Bu gecikmeyi -katkıda bulunanlardan biri
olarak- bizzat eleştirdim; dunyabizim.com’da
bu konuyu yazdım (http://www.dunyabizim.com/index.php?aType=haber&ArticleID=9577&q=Yusuf+tURAN+g%C3%9CNAYDIN)
Başka bir başlıkla gönderdiğim bu yazım sitede editörün daha uygun bulduğu
“Dergiciler TYB Yıllığını Neden Umursamıyor?” gibi biraz da kışkırtıcı ve bence
metnin içeriğini tam yansıtmayan bir başlıkla yayınlanmış oldu.
Bu yazıda yazdıklarım aslında TYB
çevresinden çok kişinin sözlü olarak dile getirdiği birtakım şikâyetleri
kapsıyordu. Fakat ben bunları yazıya dökme cürmünü işlemişim meğer... Evet,
konuyu hasbî bir biçimde yazıya dökmekle büyük bir kabahat işlediğimin uzun bir
süre farkında da olamadım. Bu durum 2013 Yıllığının çıktığını öğrendikten sonra
bir heyecanla TYB merkezine uğrayışıma kadar -2013 Mayısına kadar- gecikti.
Yıllığı istedim doğal
olarak… Fakat çok garip bir tavırla karşılaştım: TYB merkezinde 2013
Yıllığının bulunmadığı söyleniyordu. Önce sınırlı sayıda basılmış ve sadece
İstanbul’a gönderilmiş. Ankara’da yokmuş. Bu söylenenlere inanamıyordum. Biraz üsteleyince
merkezde olmadığını ama depoda bulunduğunu söylediler. Ortada bir gariplik
vardı ve fakat ben hâlâ tam olarak anlayamıyordum. Nitekim biraz sonra
oturmakta olduğumuz İbrahim Ulvi Bey’in odasına Mehmet Doğan Bey geldi ve
Yıllık hakkında dunyabizim.com’da
yazdığım yazıdan bizzat alıntılar da yaparak kabahatimi yüzüme vurdu ve oradaki
hasbî eleştirilerimden -herhâlde genel anlamda TYB camiasının- duyduğu
rahatsızlığa tercüman oluverdi. Bunu beklemediğimi açıkça söylemeliyim.
İş o raddeye vardı ki ‘Bir nüsha dahi
yok mu? Sadece göreyim; sayfalarını karıştırayım” dedim; cevap yine olumsuzdu.
Bunun üzerine ümidimi kestim ve kalkıp gitmeyi düşünürken, nerden geldiğini
anlayamadığım bir Yıllık nüshası zuhur ediverdi. Sonuçta Yıllığa kavuşmuştum.
TYB’den çıktığımda düşündüm: Neden bu
kadar ısrar etmiştim ki; nasıl olsa Yıllık, ona önem vermeyen birine verilir, o
da sahaflara satar; oradan bulur alırdım [Birtakım kuruluşların yayınladıkları
kitaplara, ilgilisinin ancak bu şekilde ulaşabildiği, sahaf müdavimleri
tarafından zaten bilinen bir vâkıadır]. Nitekim Yıllığın daha önceki yıllara
ait nüshalarından bir kısmını bu şekilde sahaflardan bulup almıştım; hâlâ da
buldukça eksik ciltlerimi tamamlıyorum. Kendime çok kızdım. Ama olan olmuştu. 7
yıldır hasbî bir biçimde katkıda bulunduğum Yıllığı -yine hasbî bir tavırla-
istemek için gitmiş ve alenen tahkir edilmiştim. Buna sebep olarak da dunyabizim.com’da yazdığım bir
yazı önüme sürülüyordu üstelik… İşte beni çok üzen bu gelişme 2013 Yıllığını
almak için TYB Merkezine gitmemle gerçekleşti. Bilmiyorum, bunca
ivazsız-garazsız çalışmama rağmen 1 (bir) adet olsun kitabı hak etmiyor muydum?
Aslında şu yazıyı yazmamak için de
epeyce direndim. Hem Yıllık’la ilgili başka birileri bir şeyler yazar dedim;
hem de ben yazmayayım diye düşündüm. Fakat başta dunyabizim olmak üzere hiçbir
yerde -TYB’nin kendi sitesi hariç- Yıllık hakkında bir şeyler yazıldığını
görmedim. Sanırım Yıllığı koca Türkiye’de bir tek ben önemsiyordum. Büyük
ihtimalle yayın dünyasının Yıllığın yayınlandığından henüz haberi yok…
Yıllığın 2014 nüshasında da
aynı bölümü yazmam isteniyor; kendisini kıramayacağım bir arkadaşım
telefonla aradı; yazamayacağımı net bir biçimde söyledim. O ısrar etti ben
ısrar ettim; sonunda pes eden yine ben oldum. Yazıyı yazacağım ve fakat sadece
o yazıda kullanacağım ve kullanır kullanmaz zihnimden silmeye çalışacağım bir
müstearla… Ve yıllığı almak için TYB’ye gitmeyeceğim. Kendimi o yazıyı yazmamış
addedeceğim.
Yusuf
Turan Günaydın
0 Yorumlar