Yasak Meyve’nin bu ayki sayısında (59) Sabit Kemal Bayıldıran, dergi sayfalarına adeta kusmuş, sayfaları peçeteyle çevirdim: “Necip Fazıl ‘İktidar Bizde Olsa Ne Olur’ başlığı altında, Büyük Doğu’nun 12 Mart 1948 tarihli 84. sayısında şöyle bir program sunuyor: Kadın evine döner. İçki yasak. Kumar paydos. Kahvehane yok. Fuhuş imkânsız. Yeni baştan programlanana kadar sinema nâmevcut… Her fert devlet emrinde vazifeli, mürakabeli, semereli. 20 yaşından sonra bekâr erkek bulunamaz. Çocuk doğurma seferberliği… Adam öldüren yarım saat içinde muhakeme edilir ve hemen öldürülür. Hırsızlık edenin kolu kesilir… ‘Kumara paydos’ ilkesini koysa da programa, Necip Fazıl, bu ibtiladan ömrü boyunca kurtulamamıştır. Şimdi soralım, başbakanımız da, cumhurbaşkanımız da hatta hükümetin birçok üyesi de Necip Fazıl’la aynı cemaate mensuplar. Peki bu programı uygulayabilirler mi? Çok çok ‘Çocuk doğurma seferberliği’ne çağrıda bulunurlar, bunu teşvik ederler!” Neyin kafasını yaşıyor bu adamlar yahu, hangi birine cevap verelim, bıktık gerçekten. Tayyip Erdoğan’ın bir insani kusuru olduğunda bu edebiyatçı zümreler soluğu Necip Fazıl’ın yanında alıyorlar, Sezai Karakoç’la uğraşıyorlar. Gerçekten durum bu. Sezai Karakoç, sizin aranıza çıkmıyor, kendi kurduğu büyük dünyasını yaşıyor, sizi muhatap aldığı da yok, niçin, ha bire sanki sizi umursuyormuş gibi onunla uğraşmaktasınız. Siz de fikirlerinizi kitaplarınızla ektiniz, Sezai Karakoç da. Sizinki uç vermedi, Sezai Karakoç’unkiler meyveye durdu. Siz, bu topraklara Marksizm’i ekmeye çalıştınız, o, İslam’ı ekti. Yenildiniz, kabul edin ve rahatlayın.
Olmadık yerlerden, konulardan malzeme çıkarmaya çalışıyorlar. Bayıldıran, Kevser Baş’ın Sezai Karakoç hakkındaki doktora çalışmasını da diline dolamış: “Kevser Baş, şairle aynı ideolojiye bağlı olabilir, buna bir şey dediğimiz yok. Peki eleştireceği, düşüncesine katılmadığı hiçbir nokta yok mu? Çalışan akademisyen bir kadın olarak, Karakoç’un ‘kadın’ konusundaki düşüncelerine katılıyor mu? Yoksa Necip Fazıl’ın programındaki gibi ‘evine dönmek’ mi ister? Beş yüze yakın sayfada şairin ‘mülkiyet hakkı’, ‘tarih-tabiat’ ilişkisi gibi düşüncelerini derleyen yazarımız, onun ‘kadın’ konusundaki suskunluğunu merak etmez mi?” Hiçbir tez, bir sanatkarı tüm yönleriyle ele alamaz, neden şairin şu yönlerini incelemedin demek, hadsizlik olur. Kevser Baş’ın üniversitede danışman hocaları vardır elbette, onlar gerekli önerilerde bulunmuşlardır. Yoksa Bayıldıran, Kevser Baş’ın hocalarından biri mi? Bunu bilemiyoruz. Öte yandan Müslüman kadınların, İslamiyet’in kadına bakışıyla ilgili bir sorunu yoktur. Bu yüzden Kevser Baş, Sezai Karakoç’un kadına yaklaşımını, yadırgamamış olsa gerek. Evet, Beyoğlu’nda barlarda dolanan kadınların da halini görüyoruz sayın Bayıldıran, Marksistlerin kadını nasıl meta gibi kullandığını da. Kadının evine dönmesi, içkili bir gecenin ardından onun bunun koynunda sabahlamaması şeklinde de okunabilir. Kadın, hiç bu çağdaki kadar az sevilmemiş, bunalıma girmemiştir. Sezai Karakoç, yıllar evvelinden bunun öngörüsünde bulunmuştu:
2.
Ey yeşil sarıklı ulu
hocalar bunu bana öğretmediniz
Bu kesik dansa karşı
bana bir şey öğretmedinizKadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı
Günlere geldim bunu bana
öğretmediniz
Hükümdarın hükümdarlığı
için halka yalvardığı
Ama yine de eşsiz
zulümler işlediği vakitlere erdim
Bunu bana söylemediniz
İnsanlar havada uçtu ama
yerde öldüler
Bunu bana öğretmediniz
Kardeşim İbrahim bana
mermer putları
Nasıl devireceğimi
öğretmişti
Ben de gün geçmez ki
birini patlatmayayım
Ama siz kağıttakileri ve
kelimelerdekini ve sözlerdekini
nasıl
sileceğimi öğretmediniz (Hızırla Kırk Saat)Tetikçi
0 Yorumlar