TDED (2013) YILLIĞI BAĞLAMINDA:
SOLCU KILIKLI SEKÜLERLERE BİRKAÇ SÖZÜM VAR


Hazırdım, gardımı almış bekliyordum, bana yönelik saldırılar olacağı muhakkaktı, çünkü tekkede miskin miskin oturmuyor, iş yapıyordum, taşa alışmalıydım. Benden önceki nitelikli yıllıkların başına gelenleri biliyordum.
Evet oldu, hem de körlemesine saldırılar oldu, körle mücadele kolaydır, dolayısıyla onları zorlanmadan püskürttüm. Zekâdan yoksun, gelişigüzel yazılarla çıktılar karşıma, ne makale disipliniyle ne denemeyle. Nefislerinden taşan adi sözler etti ruhsuzlar. Tabii ki bunlardan bazısına cevap vermedim. Sosyal medyanın sokak aralarında dolaşan karalamalar ise kulağıma çalındı, gözüme muhatap bile olamadı. Kimi vakit de adam sandıklarımızın taarruzuna uğradık, zannımızda yanıldığımızı okurumuzla paylaşmak zorundaydık. Yazdık.      
Bilinler bilir, huysuzluğu huy edinen kişiler, etraflarına rahatsızlık verdikleri oranda var olduklarını, boşlukta yer kapladıklarını sanırlar. Edebiyatımızdaki bu tiplerin çoğunluğunu, ya Marksizm’den ya da İslami camiadan kopmuş, sekülerizmin ağına düşmüşler oluşturuyor; böyleleri, bar kültürünü, keyif yapmak adına sokağa, meydanlara taşımaktan beis görmez, yeter ki her şey eğlenceye dönüşsün.
Gezi Parkı’ndaki o iğrenç görüntüler bende hâlâ canlılığını koruyor, ancak bir kadavra kadar canlı. Adeta tuvalette namaz kılan sözde İslamcıların ise hali daha vahimdi. Bir Beyoğlu sakini olarak kendimi, karakterlerin öldüğü, tipin türediği, her şeyin deformasyona uğradığı bir post-modern romanın ya da Tarantino filminin içinde bulmuştum. Böyle bir romanda veya filmde rol almak istemedim ve istemem de. Bir şair-yazar olarak düşüncelerimi özgürce belirttim. Öngörülerim vardı, okurumla paylaştım. Buna bile tahammülü yok, özgürlük-özgürlük-daha fazla özgürlük diye meydanlara dökülen Gezi militanlarının (!). Tek dert şu: onlara mutlak özgürlük verilecek, katılmayanların ise her mecrada sesi kesilecek. Bunu ise anarşizmle elde edecekler. Kapitalist abileri onlara, bazı vaatlerde bulunduktan sonra böyle emretmiş. Dünyanın her ülkesinde, kârdaki payı düşen karteller, söz tutmayan siyasi iktidarın kulağını çekmek için illegal örgütleri destekler ve beyni yıkanmış gençleri sürüler halinde meydanlara dökerler. Modern dünyanın savaş taktiğidir bu. Gezi olaylarına böyle baktım ve yıllıkta bazı yorumlar getirdim. Gökçenur Çelebioğlu adlı facebook kullanıcısı yorumlarıma katılmadığını belirten, hedef gösterici bir paylaşımda bulunmuş (28 Mart 2014) ve şu cümlelerimin altını çizmiş: “Gezi Parkında özneler yoktu, belki sözde özneler vardı. İşte üzülerek söylüyorum, sol kesimin hemen bütün dergileri, öznelleştikleri oranda Gezi olaylarının nesnesine dönüşmüştür, belki de azılı düşmanları olan emperyalistlerin tuzağına düşmüştür. Bu ihtimale kesin olarak kim hayır diyebilir. Gezi olayları, birikmiş bir öfkenin samimi tepkisidir diyenlere ise hiçbir öfkenin ülkeye zarar vermeye hakkı yoktur, demokratik ülkelerde kin, sandığa kusulur ancak, derim.” Ciddi bir meseleyi kahve muhabbetine dönüştüren bazı isimler ise şöyle: Nihat Ziyalan, Sina Akyol, k. İskender, Betül Tarıman, Fuat Çiftçi, Baki Ayhan T., Emel İrtem. Yazık dedim, sağ duyuya da sol duyuya da yazık. 
Gökçenur Çelebioğlu, hazırladığım yıllığı ve bahsi geçen yazımı şöyle sunuyor: “Hayatımda hiçbir kitabı çöpe atmadım. Dedem üstüne Allah yazacak kadar kağıdı atmak günahtır derdi. Ama, ekte gördüğünüz sayfa 39'u okuduktan sonra Zafer Acar tarafından hazırlanan Dil ve Edebiyat Dergisi Şiir Yıllığı adlı 609 sayfalık ağaç ısrafını çöpe attım. Yıllıkta yer alan sevgili Nihat Ziyalan Sina Akyol Gültekin Emre Tahir Abacı Salih Bolat Betul Tarıman Bahadır Bayrıl Küçük Iskender Baki Ayhan gibi isimlerden de özür diliyorum. Yıllıkta yer almamanın ferahlığıyla soruyorum bu isimler bu yıllıkta yer almak istiyor mu (hiç sanmam aksine çok şaşırırım) istemiyorlarsa bu, şairlerin katlanmak zorunda olduğu bir kader midir?” Bu ahlakdışı tavrı, Marmara Edebiyat’ta doçent titriyle bulunan, sözüm ona genç yetiştiren şair arkadaşımız (!) Baki Ayhan T. nasıl da destekliyor: “Sevgili Gökçenur, birbirimizi tanıyoruz, elbette bu pespaye sözlerin geçtiği sayfaları da içeren bir yıllık/antoloji/seçki'de yer almak istemezdim. Üç yıl önce Hakan Arslanbenzer hazırladığı yıllığa ‘Ne Güzel Olur’ şiirimi koymak için izin istediğinde ona şöyle demiştim: ‘Yıllardır derginde, sitende bana yapılan hakaretlere gıkını çıkarmadın, hatta onlara zemin hazırladın. Senin hazırladığın bir yıllıkta yer almak istemiyorum.’ Zafer Acar ise ruh sağlığından ciddi kuşku duyduğum bir imza. Hâlâ 1970'lerde kalmış militanca bir kafası var. Kafasında yarattığı fakat gerçekte var olmayan bir evrende yaşıyor. Sorsaydı aynı cevabı ona da verirdim. Bundan kuşkun olmasın... Kitabı çöpe atmakta da son derecede haklısın. Ben de bana karşı imza toplayan yeteneksiz ve kifayetsiz çetecilerin onlarca kitabını gözümü kırpmadan çöpe yollamış, bunun macerasını hem Mühür'de yazmıştım. (Yenilerde yayımlanan KIRMIZI KALEM KUTUSU kitabımda da yer alıyor o notlar.) Bazı kitapların yeri çöpse, çöptür!” Sevgili okur, sizce böylesi bir tavır, psikiyatr gerektirmez mi, zavallı kitaplara karşı böylesine militanca davranmak erkekliğe sığar mı, varsa yüreğin onları yazanların karşısına çık. Bir de hem şairsin hem eleştirmen hem bir edebiyat fakültesinde hocasın Baki Ayhan T., edebiyat çevrelerini ve Marmara Üniversitesi’ni utandıracak bu açıklamaları nasıl yaparsın, hiç mi çevrende seni eleştiren, seni doğruya sevk eden arkadaşın yok, olmaz tabii, eleştirilmeye katlanamayan bir eleştirmensin anlaşılan, egosantrik bir şair, sirkesi küpüne zarar bir küp, bir tip. Bireysel tarihin yok bence, Batıya angaje ataların gibi hafızasızsın aynı zamanda, geldiğin yere düşman, yediğin tabağa... İslami çevrenin çıkardığı Yeni Sıla’daki toy halini unutmadık, ülkücü geçmişinden kopmuş, faşizan olmuşsun, gördük. Güya anti-kapitalistsiniz, Yapı Kredi Bankasının imkânlarıyla çıkardığın yıllığa sosyalist arkadaşların nasıl da tıkışmıştı, alınmadıklarında ise meydanlara dökülmüş, seni yuhalamışlardı. Niçin, bir bankanın desteklediği yıllığa girebilmek için. Sizi gidi sahte anti-kapitalistler sizi, yutmadık, çünkü Marks’ı sizden daha iyi anladık.
Bir de kendi çevrelerinde çıkan yıllıklar mükemmelmiş, en büyük şairler ve eleştirmenler kendicikleriymiş, ah biri çok iyiymiş, diğeri harikaymış… ama öteki İslami camianın yıllıklarıymış, Hakan Arslanbenzer ve Mustafa Aydoğan gibi isimler kesinlikle onların eşsiz yıllıkçılarıyla karşılaştırılamazmış, şeklinde her biri birbirine dev aynası olmuş, bakıp bakıp övünüyorlar. Övülmeyen kişi, övünür elbet.   
Öte yandan, bana sormadan yıllığına benim şiirimi aldın Baki Ayhan T., sağol, sevindim, senin gibi istemem yan cebime koy, demedim. Beni yıllığına alan ne sen ne Mustafa Fırat ne Mustafa Aydoğan ne Hakan Arslanbenzer ne de diğerleri arayıp şiirimi almak için izin istediler. Uyarsaydın beni Baki Ayhan T., 2012’de de yıllığa almıştım seni, uyarsaydın, bu yıl almazdım. Bildiğim kadarıyla iletişim çağında yaşıyoruz.  
Gökçenur Çelebioğlu, yandaş arıyor, buldukça seviniyor: “Arkadaşlar adını andığım değerli şairlerden yazdıklarımı görme şansı bulup da yanıt verenler hep aynı fikirde. Yanıt vermeyenlerin de öyle olduğuna eminim. Benim tepkim bir yandan sizi (bizi) hayat görüşlerimizden, haklı ve adil mücadelemizden dolayı aşağılarken bir yandan imza ve şiirlerimiz üzerinden para ve itibar kszanma, isimlerinizi kendi isimleriile yanyana koyars isimlerinizden onurlanma çabasına Zafer Acar'ın. Gezi'den sonra hiçbir derginin, hiçbir antoloji ya da yıllığın bunu yapmasına (elimizden geldiğince) izin vermemeliyiz” İşte hayalperest, egosantrik ve karşıt görüşe tahammülsüz, özgürlük düşmanı bir tavır daha. Kör gözlerin gör olsun, diyorum bu arkadaşa, eskiden olduğu gibi kalbin en saf hali şiir, nicelik bakımından da artık İslami camianın kanında dolaşıyor. Niteliğimiz ortadaydı: …Şeyh Galip, Mehmet Âkif, Yahya Kemal, Necip Fazıl, Sezai Karakoç… çırpınmanız boşuna, kafayı üşütmemek adına, şiirimizin çevresine oturun, ısının derim. Hırçınlık yapmak, sizden daha iyisini görmezden gelmek, sizi bir âmâdan çok daha fazla kör eder, kalp gözü diye bir şey var çünkü, sizde olmadığı için bilmezsiniz. 
Nihat Ziyalan ise diyor: “bu yıllıkta şiirim olduğunu şimdi okudum. izin alınmadan ve telif ödenmeden alınmış bir şiirdir. parayla satılan yıllıkları hazırlayanlar telif ödemek, en azından izin almak zorundadır. dergi eki olarak verilen yıllıklara sözüm yok. desteklerim.” Demek ki bizi destekliyor Nihat Ziyalan, çünkü yıllığı Dil ve Edebiyat dergisinin armağanı olarak dağıttık. Bundan ne para kazandık, ne nam. Bizimki kültür emekçiliği, sizinki ne solcu kardeşlerim, saldırmak ve emeğe saygı duymamaktan başka. Pardon, sekülerdiniz değil mi siz. Üstünüze alınmayın solculuğu, biliyorum beğenmezsiniz.
Yarası olan gocunur derler ya, bilmem nedendir Baki Ayhan T. de bir yara gibi kaşınıyor, üstelik ruh sağlığımdan da ciddi kuşkular duyuyormuş, o halde şahsıma yönelik sözlerine dikkat etmesi gerekmez mi.

Not 1: Buradan sesleniyorum: TDED yılığına girmek istemeyenler şimdiden bana bildirsinler.


Not 2: Alıntılardaki tashihler, yazarlara aittir.


Zafer Acar


Yorum Gönder

0 Yorumlar