hiç
yaranamadım tanrıya oldum olası
bütün
sevaplarım gibi tek taraflıydı ilişkimiz
emperyalizmi
yarattığında bozuktu aramız
şiirleri
yarattığında tütünü de yarattı ve şarabı
Nietzsche’yi
yarattığında anladı
artık
iflah olmazdı ruhum
seni
yaratalı çok olmadı sevgilim
temmuzla
ağustos arasında
denizlerle
okyanuslar
gökyüzüyle
geceden dönen kırlangıçlar
zodyak’ın
tümseklerinde sevişiyordu
senin
doğduğun yıldızlar
kurulu
değilken dünya henüz
devrik
kentleşmelere mal olmamışken şehrimiz
ellerimde
bir yerlerde
bir
at soluğumu geçiyordu
ermişlerin
yüzü suyu hürmetine
öpmemişken
daha dudaklarından
bir
at bilanço hesaplarını tutuyordu
bir
devrimin
fransa’da
şairler geçiyordu başa
rönesans
bir amerikan oyunudur sevgilim
sen
gülerken aydınlandı dünya
iki
kere ikinin dört olmasından öte bir şey bu
yoksa
ben de biliyorum
dağlar
denize paralel
ekmek
olmuş bilmem kaç kuruş
ederi
kadar yok değeri sevginin
ama
sen yine de öp dudaklarımdan
kurtulur
elbet fok balıkları yalnızlığından
attilla
daha ölmemişken bir yaz günü
bulvarda
bir köle
sıtmaya
tutulmuş gramofon sesiyle
bir
duvarın
dayanılmaz
uzun bir duvarın
mecburiyetini
kabulleniyordu
sis
çöktü avuçlarına ve bulut
yağmurdan
önce geldim ben sana
malbora
sekiz liraydı
minibüsler
dolmuştu
bütün
danalar aynıydı kesilecek
ben
sanki çocuktum bi aralar
neyi
kaybettim neyi kazandım bilmem
cebim
hala boş sevgilim
sen
gülerken çok şey kaçırdım
bütün
ayları yaşadım oysa
ocak,
şubat, mart hatta nisan
mayısta
güzel uyurdum
şarabın
sesini hatırlıyorum
ve
rakı içen kadın sesleri
oysa
ben bütün ayları yaşadım
haziran, temmuz...
sıcak
bir bahar kışı sarıyordu
ılık
düşlerimde üşüdüm
sen
gülerken çok şey kaçırdım sevgilim
temmuzda
güldün
ağustosta
öptüm seni
iki
kere iki dörttü bildim
sıcak
olması gibi bir şeydi bu ağustosun
ve
dağlar denize paralel
uçak
bir kuş türüdür sevgilim
bütün
kanatlılar gibi
kelebekler
hariç
oysa
ben bütün mevsimleri yaşadım
sen
gülerken çok şey kaçırdım
şarabın
sesi kırmızıydı
ve
sen temmuzda güldün
Hasan Hüseyin ÖZBUNAR
0 Yorumlar