AHLAK VERSUS KÜÇÜKER

 

Şiir Versus’ta Mehmet Emin Küçüker, içinde “eleştiriyi hak etmek gerçeği ile karşı karşıyayız” cümlesi geçen bir yazı yazmış. Dergileri incelemiş. Olağan Şiir de bu şerefe nail olmuş, eleştiriyi hak etmiş. Ama bir okur olarak Olağan Şiir’in bunu nasıl hak ettiğini anlayabilmiş değilim, çünkü bu Olağan Şiir adına biiiirrrrrrrr tane bile olumlu eleştiriye rastlayamadığımız kısa ve “ahlaki” bir yazı olmuş. Yazıda Olağan Şiir, Başka Dünyalar, Kaygusuz ve Aşkar dergileri incelenmiş olsa da incelenen metin miktarı birkaç yaprak ediyor. Bu nicelik bir “Dergi Versus Dergi” bölümü için fazlasıyla az. Olağan Şiir de yazıya tek yaprakla katılmış.

Mehmet Emin Küçüker’in “eleştiri ahlakidir” ifadesi kadar güçlü, fakat yazıyla çelişik olmayan bir cümle de ben kurayım: “Eleştiri görmektir”. Bu cümle Versus’un eleştiricisinin ahlaki prensiplerine dahil mi bilmiyorum fakat kendisi görmeyi değil anmayı seçmiş. Olağan Şiir birçok şair hakkında dosya bütünlüğünde incelemeler yaptı. Dergi sayfalarının yarısından fazlasını her zaman eleştiriye, incelemeye ve bazen soruşturmaya açtı, Küçüker’in birkaç yazı hariç Mart-Nisan sayısı yalnızca şiirlerden oluşuyor, demesi başlı başına bilimsel bir yanlış ya da “ahlaki” bir yalan. Bilmiyorum, insanların içini okuyamam. 13. sayımızda 20 sayfa yazı, 18 sayfa da şiir var, acaba diyorum Abdullah İlhan’ın soruşturmaya verdiği cevabı deneysel bir şiir mi sandı? Öyleyse hak verebilirim, deruni ahengi olan tenasüplerle dolu sanatsal bir yazıydı. O yazıda Küçüker gibi “dergiye genel bir eleştirim” derken bir tek sayı kastedilmezdi. Dili bilen bir adamın yazısıydı, özellikle dili bilenlerin yazılarının diğerleri tarafından şiir sanılmasıyla çok karşılaşıyoruz. Küçüker’in dili ve birçok şeyi bilmediğini gösteren bir ifade daha var: “Mesela Ahmet Keskinkılıç’ın ‘Dünyanın En Son Şiiri’ başlıklı şiiri icada yakın duran buluşçu tarzda.” İcat’ın Türkçesi olan “buluş” kelimesini farklı bir “kavram”mış gibi kullanmasına doğrusu Olağan Şiir Whatsapp grubunda çok güldük. İcat ve keşif meselesi için de Deluezelere, Kantlara gitmeli, İsmet Özel’in o tetkiksiz kabul yazısıyla olacak işler değil. Yine Küçüker’in kabul ettiği Metafizik tanımı antik bir kabul. Kant sonrası metafiziğe artık Küçüker’in bu yazıyı yazarken kullandığı akıl (?) ve evrenin bilinmeyen yerleri (uzay) de dahildir.

Yazıya “ahlaki” dedim çünkü yine içinde “eleştiri ahlakidir” ve “eleştiri şiirin tam aksine bilimseldir” gibi birbiriyle çelişen kooocaman iki hüküm var ve ikisi de son derece “ahlaki”, bir de konuşulmaya değmeyecek, küçük üçüncü paragraf.  Öncelikle “ahlak”ın vicdan ve inanç ile ilgili, mantıksal çıkarımlarla ulaşılamayan, “iyi”nin ve “kötü”nün neliğine ilişkin dogmatik kabuller olduğunu belirtmeliyim. Alıntıladığım ahlaki yargıların çelişme sebepleri de tam olarak Küçüker’e daha önce bunu kimsenin belirtmiş olmaması. Bir kere edebiyat eleştirisi için “bilimseldir” demek bugüne kadar edebiyat ve eleştiri kuramlarının geldiği noktayı tamamen inkar etmek ya da hiç bilmemektir. Çünkü edebiyatın bir tanıma veya herhangi ampirik tetkike sığdırılamayacak kadar sınırsız özgürlük alanı vardır ve bu durum edebiyat namına söylenebilecek neredeyse her şeyi “ahlaki” yapar. Geçmişten bugüne edebi dogmalar yıkılır kurulur, yıkılır ve yine kurulur, bu işlem zamanda pi sayısının rakamları tekrar etme sıklığı gibi kestirilemeyen bir biçimde kendini tekrar eder. Bilimsel olansa ahlaki olamaz, bilim için iyi ve kötü yerine doğru ve yanlış vardır. Bu durum en azından kuantum TEORİSİ yasalaşana dek böyledir, yasalaşsa dahi bilim kesinliğinden ufak fedakarlıklar yapmak zorunda kalacaktır; o ufak boşlukta “eleştiri ahlakı”nın kontenjan bulabileceğini sanmıyorum ama. Olağan Şiir’deki şiirler için yapılan tam olması gerektiği gibi bilimsellikten uzak ama yazının ahlakıyla çelişen Küçüker’in eleştirileri, “beğenmedim” ve “şiir için sorunlu olduğunu düşünüyorum" gibi argümanlarla desteklenmiş; tabii bunlara argüman diyemeyiz. Ne diyeyim ki, şeyler.

Küçüker bol bol şeylerin ahlakından bahsettiğini iddia eden bir şiir de yazmış bu sayıda. Biraz ahlak felsefesi çalışmamış olsak kendisini ahlakçı kabul ederdik çünkü şiirde iyi numaralar çekmiş, yayın kurulu da tutmuş bunu en ön sayfaya koymuş. Şimdi bu paragrafı böyle bırakabilirdim, Mehmet Emin Küçüker olsa böyle bırakırdı, icatçı diye suçladığı Olağan Şiir ve Başka Dünyalar dergilerine karşı eleştirilerini açmadan, icatçılığın neden sıkıntılı olduğu konusuna girmeden bırakmış, ama benim ahlakım böyle değil işte. Neyse gelelim numaralara, şöyle; şiirde “ve burada eşyanın ahlakından bahsedebiliyorum artık”, “seninle konuşurken burada Türkçenin ahlakından bahsedebiliyorum / masanın ve bilgisayarın ahlakından ve elimdeki telefona yazıyorum şiir / dolma kalemi kullanan adamın ahlakı dolma kalem kullanmaktır” ve başka ahlaktan bahsettiğini iddia eden ama sadece iddia eden mısralar var. Şeylerin ahlak’ı üzerine kurulmuş bir şiirde herhangi bir şeyin ahlakına dair bir ifade göremememiz ilginç değil mi? Mesela masanın ahlakı sağlam olmak, bilgisayarın ahlakı hızlı olmaktır; bunlar basit çıkarımlar, aynı zamanda Antik ve Skolastik Ahlakın ve benim eşya için kabulüdür. Buna bazı pragmatik ahlak felsefesi sistemlerinde şeyin kendisi için iyi olan veya Kantçı ahlak felsefesinde toplum için çıkarsızca iyi olan ahlaklılıktır. O şeye yüklenen veya şeyin kendine yüklediği ahlaktır. Yani filozoflara göre böyle ama görünüşe göre beşik ulemalığı ekolünden gelen Küçüker’e göre “Allah böyle yaratmış derim bütün ahlak bu kadar”. He bir de “nâgayrı” çok başarısız bir kelime türetimi. Dil insanların kolay anlaşmak için kullandığı bir sistemdir. Bundan dolayı eğer bir kelime türetmeye kalkıyorsan bu kelimenin zihinsel bir varlığı olmalıdır. Ama “gayrı” Türkçe zihinlere bir şeyin değili olarak oturduğu için değilin değiline varmak iletişimi zorlaştırır. Bu kelime p’nin değilinin değiline tekabül eder ve sağ kulağı sol elle tutmaya benzer. Kelime türetmek için önce dili sonra dil felsefesini iyi bilmek gerekir. İyi bir yazı yazmak ya da şiir ortalamanı vasatın üstüne çıkartmak için de iyi bir okur olmak gerekir. Küçüker’in yazısından çıkarımımız bu gereklilikleri karşılamadığıdır.

Çok ciddi olmayan bir yazıya karşı fazla ciddi olduğumu fark ettim.

Yunus Emre Koşar

Yorum Gönder

0 Yorumlar