BAYILDIRAN'IN YERİNE SORDUK: AK PARTİ KİMDİR
Edebiyat
içerisindeki Ak Parti iktidarı karşıtları, İslam düşmanlığına vardırdıkları
saldırılarını Necip Fazıl ve Sezai Karakoç üzerinden gerçekleştiriyorlar. Bu ne
demek oluyor: Bu iki şahsiyet günümüzün somut iki İslam temsilcisidir. Çünkü
şuan devleti, onların yetiştirdiği gençler yönetiyor. Necip Fazıl’a kimi fikirlerinden ve
bağımlılığından dolayı zorlanmadan dil uzatabiliyorlar, ama çamur atılma sırası
Sezai Karakoç’a gelince kılı kırk yarmak durumunda kalıyor, laik atalarından
kendilerine geçen huyla, onun İslami
duruşuna yönelik bağnazca yorum/tevillerde bulunuyorlar. Zaman gazetesinin de
bu kampanyaya çanak tutmasını anlamıyor değiliz. Bütün çabalarına rağmen
Fetullah Hoca halk tarafından Sezai Karakoç kadar benimsenip sevilmedi. Çünkü
Sezai Karakoç, Allah’ın izniyle kendiliğinden manevi lider konumuna yükseldi; manevi
makamlar arzulanılmaz, makamlara getirilir. Hâlâ bunu anlayamayan,
kabullenmekte zorlanan İslami çevreler var ne yazık ki. Cemaatlerin ve
tarikatların kumuna kafalarını sokanların samimiyetine inanmıyoruz.
Yasak
Meyve’nin bu ayki sayısında (59) Sabit Kemal Bayıldıran, dergi sayfalarına
adeta kusmuş, sayfaları peçeteyle çevirdim: “Necip Fazıl ‘İktidar Bizde Olsa Ne
Olur’ başlığı altında, Büyük Doğu’nun 12 Mart 1948 tarihli 84. sayısında şöyle
bir program sunuyor: Kadın evine döner. İçki yasak. Kumar paydos. Kahvehane
yok. Fuhuş imkânsız. Yeni baştan programlanana kadar sinema nâmevcut… Her fert
devlet emrinde vazifeli, mürakabeli, semereli. 20 yaşından sonra bekâr erkek
bulunamaz. Çocuk doğurma seferberliği… Adam öldüren yarım saat içinde muhakeme
edilir ve hemen öldürülür. Hırsızlık edenin kolu kesilir… ‘Kumara paydos’
ilkesini koysa da programa, Necip Fazıl, bu ibtiladan ömrü boyunca
kurtulamamıştır. Şimdi soralım, başbakanımız da, cumhurbaşkanımız da hatta
hükümetin birçok üyesi de Necip Fazıl’la aynı cemaate mensuplar. Peki bu
programı uygulayabilirler mi? Çok çok ‘Çocuk doğurma seferberliği’ne çağrıda
bulunurlar, bunu teşvik ederler!” Neyin kafasını yaşıyor bu adamlar yahu, hangi
birine cevap verelim, bıktık gerçekten. Tayyip Erdoğan’ın bir insani kusuru
olduğunda bu edebiyatçı zümreler soluğu Necip Fazıl’ın yanında alıyorlar, Sezai
Karakoç’la uğraşıyorlar. Gerçekten durum bu. Sezai Karakoç, sizin aranıza
çıkmıyor, kendi kurduğu büyük dünyasını yaşıyor, sizi muhatap aldığı da yok,
niçin, ha bire sanki sizi umursuyormuş gibi onunla uğraşmaktasınız. Siz de
fikirlerinizi kitaplarınızla ektiniz, Sezai Karakoç da. Sizinki uç vermedi,
Sezai Karakoç’unkiler meyveye durdu. Siz, bu topraklara Marksizm’i ekmeye
çalıştınız, o, İslam’ı ekti. Yenildiniz, kabul edin ve rahatlayın.
Olmadık
yerlerden, konulardan malzeme çıkarmaya çalışıyorlar. Bayıldıran, Kevser Baş’ın
Sezai Karakoç hakkındaki doktora çalışmasını da diline dolamış: “Kevser Baş,
şairle aynı ideolojiye bağlı olabilir, buna bir şey dediğimiz yok. Peki
eleştireceği, düşüncesine katılmadığı hiçbir nokta yok mu? Çalışan akademisyen
bir kadın olarak, Karakoç’un ‘kadın’ konusundaki düşüncelerine katılıyor mu?
Yoksa Necip Fazıl’ın programındaki gibi ‘evine dönmek’ mi ister? Beş yüze yakın
sayfada şairin ‘mülkiyet hakkı’, ‘tarih-tabiat’ ilişkisi gibi düşüncelerini
derleyen yazarımız, onun ‘kadın’ konusundaki suskunluğunu merak etmez mi?” Hiçbir
tez, bir sanatkarı tüm yönleriyle ele alamaz, neden şairin şu yönlerini incelemedin
demek, hadsizlik olur. Kevser Baş’ın üniversitede danışman hocaları vardır
elbette, onlar gerekli önerilerde bulunmuşlardır. Yoksa Bayıldıran, Kevser Baş’ın
hocalarından biri mi? Bunu bilemiyoruz. Öte
yandan Müslüman kadınların, İslamiyet’in kadına bakışıyla ilgili bir sorunu
yoktur. Bu yüzden Kevser Baş, Sezai Karakoç’un kadına yaklaşımını, yadırgamamış
olsa gerek. Evet, Beyoğlu’nda barlarda dolanan kadınların da halini görüyoruz
sayın Bayıldıran, Marksistlerin kadını nasıl meta gibi kullandığını da. Kadının
evine dönmesi, içkili bir gecenin ardından onun bunun koynunda sabahlamaması
şeklinde de okunabilir. Kadın, hiç bu çağdaki kadar az sevilmemiş, bunalıma girmemiştir.
Sezai Karakoç, yıllar evvelinden bunun öngörüsünde bulunmuştu:
2.
Ey yeşil sarıklı ulu
hocalar bunu bana öğretmediniz
Bu kesik dansa karşı
bana bir şey öğretmediniz
Kadının üstün olduğu ama
mutlu olmadığı
Günlere geldim bunu bana
öğretmediniz
Hükümdarın hükümdarlığı
için halka yalvardığı
Ama yine de eşsiz
zulümler işlediği vakitlere erdim
Bunu bana söylemediniz
İnsanlar havada uçtu ama
yerde öldüler
Bunu bana öğretmediniz
Kardeşim İbrahim bana
mermer putları
Nasıl devireceğimi
öğretmişti
Ben de gün geçmez ki
birini patlatmayayım
Ama siz kağıttakileri ve
kelimelerdekini ve sözlerdekini
nasıl
sileceğimi öğretmediniz (Hızırla Kırk Saat)
Tetikçi
0 Yorumlar